• Yuva, köşede bir saksı çiçeğin durduğu...yataktan inince halıya bastığınız yerdir.

    Yatılı okuduğum okulumu hep çok sevdim. Üstünden yıllar geçtikçe, anılar yaşla beraber değerlendikçe daha da çok. Ama bazen soğuk gecelerde bir türlü ısınamamış ve ağır yorgan altlarına kaçmışsam, sadece burnumun ucunu dışarda bırakmışsam…yatakhane soğuklarım gelir aklıma.

    Koca yatakhanede…o yaşta içinde kaybolduğumuz koca yatakların arasında bir yerde…bize sonsuz gelen tavana yansıyan bir kızıllıkla yanmaya çalışan…11 yaşımın boyuna bir karış kala yükseklikte…dökme demir bir sobanın, içimi ısıtamayan çıtırtılı sesini ve is kokusunu anımsarım… İyice üşürüm.

    Pazar akşamüstleri banyom yapılmış…annemin şefkatli parmaklarıyla sarı saçlarım iki örgü halinde omuzuma dökülmüş…beyaz sabun sokan saçlarıma ben o yaşta kendi saçımı henüz öremediğim için beş gün taşıyacağım kurdelelerim takılmış… içi tıka basa kurabiye, temiz çarşaf, ısınmayan minik ayaklarım için yatakta giyeceğim beyaz çoraplarımla dolu… ben kaldıramadığım için babamın okul kapısına kadar taşıyacağı, okula girişten sonra da kendi başına da geldiği için mutlaka yardıma koşan bir arkadaşla yatakhaneye kadar adeta sürüklediğimiz ağır bavulum hazırlanmış…içimde, bıraksam beni hıçkıra hıçkıra ağlatacak ve “Anne gönderme beni yatakhaneye! Yanında, evimde, yuvamda kalmak istiyorum” dedirtecek, boğazımda yumruk yaptığım ve beni hala bugün 42 yaşımda bile Pazar akşamüstlerinden nefret ettiren hüznümü yanıma almış, mektebime doğru yola çıkardım.
    Annemin sayısını yüzün altına düşürmediği, her cam önünde mutlaka kardeşime ve bana “bu senin çiçeğin olsun, suyunu eksik etme” diye verilen sorumlulukla dikilmiş saksı çiçeklerinin olduğu evimden…pencerelerinde anne çiçekleri olmayan okuluma doğru…

    Okul kapısında beni kimbilir hangi iç acımasıyla yanaklarımı uzun uzun öperek bırakan babama veda edip gülümseyerek sırtımı döner, daha o yaşta “Bak ben ne kadar güçlüyüm babacım, hiç ağlamıyorum sen giderken” derdim kendimce…

    Benim okulum hep güçlü çocuklar çıkardı kendinden zaten…Yuvasından ayrılırken ağladığını babasından gizleyen küçük çocuklardık biz…

    O yıllar “yalnız ve güzel ülkem”in iyice yalnızlaştığı yıllardı. Eldeki imkanlarla en iyi şekilde donatılmış okulumda yatakhanede üşüyorsam bilin ki tüm yatakhaneleri soğuktu ülkemin. Ve yıllar sonra bir gün keşfettim ki kaloriferle donansa da, yattığınız yer yuvanız değilse içiniz hep üşüyecektir. Otel odasında kendini evindeki gibi mutlu hissedeniniz var mı?

    Geçenlerde eski bir Galatasaray dergisinde (Ocak 2009 sayısı) bir yazı okudum: Taraftarlarımız ve kulübümüz birlikte organize olup bir çocuk yuvasına hediyeler götürmüşler. Çocuklar pür neşe… Hediyeler dağıtılmış, çocuklarla birlikte gezilmiş…Gün sonunda Yuvanın müdürüne sormuşlar:”Başka ne ihtiyacınız var” diye.
    Yuva müdürü “koltuk takımı” istemiş, “koltuk takımı buradaki odalara ev ortamı veriyor, o yüzden” demiş.
    Demek kimi çocuk için koltuk takımı ev demekmiş…
    Benim içinse başka bir şeydi ev…Yuva…

    “Bugünkü hayatımızı çocukluk travmalarımız şekillendirir” demişti psikolog arkadaşım Yasemin Meriç. Ne kadar da haklı! Bu yaşlarda bile hala en ufak esintide üşüyen ben yatakhanenin içime işleyen soğuğunu, yıllarca ağır yorganlar, kalın pijamalar kullanarak giderdim. Ancak bugünlerde ruhum ısınabilmiş ki pijamalar ve kalın yorganlar yerini hafif şeylere bırakabildi. 30 sene sürmüş üşümem…Vay canına!
    Yuva benim için, üşümeyeceğime inandığım yer ve sarmalayan bir sıcak omuzmuş meğer.

    Evimin her yanını halılarla doldurdum. Çoğu kadının hava ısındığında evi daha serin tutmak, tozdan korumak için yaptığının aksine yazın halılarımı asla kaldırmadım. Yatakhanede geçen yıllarımda üzerine oturabildiğimiz tek yer yataklarımız olduğundan, yıllarca yataktan her çıkışımda taşa basmayayım diye terliklerimi aradığımdan yuva benim için yere uzanabildiğiniz yerdir, yuva benim için yataktan inince halıya bastığınız yerdir…Rahat koltuklarıma rağmen yıllarca halıya oturarak televizyon seyrettim, uzanarak yerde kitap okudum. Yerlere uzanamamanın, sürekli terlikle dolaşmanın acısını çıkardım, hala da çıkarıyorum sanırım.

    Kızım üşüdüğünde bazen benden gizli kaçamak yatağa çorapla girdiğinde “yerim senin minik parmaklarını” bahanesiyle mutlaka ayaklarını kontrol ettim. “Yatakhane çocukları” olan bizlerin hep yaptığımızın aksine çorapla yatmasına izin vermedim. Sarılarak ısıttım miniğimin ayaklarını…

    Geçenlerde kendisine sarı kırmızı bir saksı çiçek hediye ettiğim bir dostum “bugünlerde düzenim bozuk, oradan oraya savrulur haldeyim, bu çiçeğe yazık olacak ama sen hediye ettin diye elimden geleni yapacağım” dedi. “Sen dert etme, senin çiçeği emanete almak için bir yer bulurum” dedim. Evimin saksılarla dolu köşesinde bir çiçeğe daha yer bulmak zor değil benim için. Luc Besson’un 1994 yapımı nefis filmi Leon’da , Jean Reno’nun harika bir oyunculukla canlandırdığı kiralık katilin kucağında oradan oraya taşıdığı saksı çiçeği gibi ben de çiçeklerimi senelerce oradan oraya taşıdım. Çünkü yuva benim için bir saksı çiçeğinizin olduğu yerdir.

    Bugün dernek balkonundaki sardunyanın bir dalı kırılmış. Üstü pembe çiçekli, tomurcuklu bir dal… Arsız ama neşeli bir sardunya…Bir bardakta suya konmuş halde şu anda masamda duruyor. Akşam evde pencere önü çiçeklerimin arasına yerleşecek, umarım yuvasını sever…

    Sonbahar geldi sayılır. Hercai menekşe zamanı şimdi.
    Hiç üşümeyen çiçeklerdir hercailer, biliyor muydunuz?
    Üstüne kar yağsa tınmaz hercai. Yine bir kaç renk almalı bu sene de, geçen senekiler Mayıs’a kadar dayandılar. Siklamenler de çok çekici görünüyor gözüme hatta hediye etmek için de almalı bir saksı…Geçen sene Dernek bahçesine ektiğim pembe hoş olabilir hediye olarak. Hatta Dafne’nin odasına da bir Açelya almalı ve “Bu senin çiçeğin olsun, suyunu eksik etme” demeli…Madem o da çiçek seviyor benim gibi, alsın sorumluluğunu Kızıl’cık…

    Çünkü yuva sevdiğine özen gösterdiğin yerdir benim için…

    Mine Baş
    23 Ekim 2009
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.