Alev'i her sabah okula otobüsle götürüyorum. Evimizin bulunduğu caddeden iki otobüs geçiyor, bunlardan biri Alev'in okuluna çok yakın duruyor. Bu sabah ne yazık ki bu otobüsü kaçırdık, diğer otobüsle şehir merkezine gidip, otobüs değiştirdik. Aslında okul şehir merkezinde, yürüyerek kolaylıkla gidilir, ancak zamanımızı yokuş çıkarak yitirmek istemedik. Uzatmayayım, ikinci otobüse bindiğimizde dikkatimi çeken, otobüste bir ileri bir geri giderken yerlere bakan küçük bir kız çocuğu oldu. Otobüs henüz kalkmamıştı, beş dakikası vardı. Kız çocuğu belli ki birşey arıyordu. Sonunda gitti, şoföre birşeyler söyledi. Şoför yabancı asıllıydı ve kız da fısıltıyla konuştuğundan ne dediğini anlamadı. Hemen kızın yanına gittim, meğerse telefonunu düşürmüş, onu arıyordu. Otobüste on yolcu filân vardı. Herkesten aramaya katılmasını rica ettim. Aradık, telefonu bulamadık. O arada otobüs kalktı. Kıza hangi okula gittiğini sordum, Alev'in okuluna gidiyordu. İlk durakta bizimle birlikte inmesi gerekiyordu. Biz indik, kız inmedi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Zavallı şöför, ne yapacağını şaşırdı, kırık dökük Fincesiyle kızcağızı avutmaya çalıştı. Tabii bu arada trafik tıkanmış oldu, arkada başka otobüsler yığıldı. Şoför duraktan ayrılmak zorundaydı. Biz de duraktan ayrılamamıştık. Şoföre kızla ilgileneceğimi söyledim. Otobüs bizi durakta bırakarak kalktı. Diğer otobüslerden de öğrenciler indiler, caddeyi geçmek üzere trafik ışıklarının bulunduğu yaya geçidine kadar yürüdük. Kızcağız hâlâ ağlıyordu, karşıya geçmek istemedi, geride kaldı. Saate baktım, Alev geç kalacak! Alev de kızı öyle bırakmamızı istemiyor, 'Annecim, ben okula kendim yürürüm (10 metre kadar), sen arkadaşla ilgilen,' dedi ve gitti. Kıza adını ve sınıfını sordum. Aleksandra'ydı ve 3. sınıfa gidiyordu. Öğretmeninin adından onun da Alev gibi Rusça sınıfında olduğunu anladım. avrucak bana sarıldı ve 'ne olursun, telefonumu bulun!' diye hıçkıra hıçkıra yalvarmaya başladı. Ne yapacağımı şaşırdım. Otobüsün plâkasını almıştım, yazdığım kâğıdı ona verdim ve öğretmeniyle birlikte otobüs merkezini aramalarını söyledim. Yok, olmadı, bir türlü avunmadı.'Ben şimdi anneme ne diyeceğim, annem beni öldürür!' deyip duruyordu. Telefonunu isteyerek düşürmediğini, bunun bir kaza olduğunu, herkesin başına gelebileceğini, dünyanın sonu olmadığını, bulunabileceğini söyledim. Bana 'siz annemi tanımıyorsunuz, bana o kadar çok kızacak ki! ben nasıl eve giderim öğleden sonra??? telefon X modeldi (aklımda kalmadı) ve tam 120 euro verdi annem ona' demesin mi! Bu söyledikleri karşısında çok kötü oldum. Zar zor okulun önüne değin götürebildim. Kapıdan içeriye girerken tir tir titriyordu ve durmadan 'ben şimdi anneme ne derim, ben şimdi anneme ne derim' diye ağlıyordu
Bu olaya çok üzüldüm. Bir çocuğun annesinden böylesine korkması beni epeyce düşündürdü. Günün birinde kızım cep telefonunu ya da benzer bir eşyasını yitirdiğinde ona kesinlikle kızmamaya karar verdim.