Dün aksam saat bes civarlari, trende isten eve dönüyorum ve Ask kitabini okuyorum. 150. sayfayi cevirip Ella'in Aziz'e yazdigi mektuba 'Bugün benim dogum günüm' diye basladigini görünce, bir an kitabi kapatip düsünceye daldim. Benim de dogum günüm, hemde aynen Ella gibi 40. dogum günüm diye düsündüm. Ella ile paralel hayatlar mi yasiyoruz yoksa? Kitaba basladigim 2 Kasim gecesi, dogum günüme iki hafta varken yazar da Ella'nin dogum gününe 2 hafta oldugunu belirtmis, bunu kaslarimi hayretle kaldirarak karsilamamis miydim?
Kisa bir dalip gitmenin ardindan tekrar açtim kitabi ve Ella'nin Aziz'e gönderdigi mektubun devamini okudum. Dogrusu Ella'nin mektupdaki hayatindan bunalmis, kasvetli duygularindan bende eser yoktu. Paralel hayatlar yasiyoruz denemezdi. O bunalimin ortasinda bir kadindi, ben se gelecege yönelik umutlarla doluydum. Ellerimde ögle yemegi molasinda aldigim kitaplar, sprüngli'den aldigim cukulatali pasta ve cicekciden kendimi tutamayip anneme aldigim buket varken ve agzina kadar dolu trende ayakta yolculuk ederken bir yandan heyecanla Ask kitabini okuyor, bir yandan da kendimi 40imi doldurmaya hazir ve ufak seyleri önemsemeyecek kadar olgun hissediyordum. Bu konuda Ella'dan önde oldugum icin kendimi mutlu hissettim. Ben aski cok kere doya doya tadmis onun daha henüz yasayacagi seyi yasamistim. En son askim Cem bana ne güzel seyler katmis, ayni $ems gibi, sade güzeli ve kendime ait olanlari degil, cirkini ve bana yabanci olanlari, sokaktaki insani sevmesini ögretmisti. Ne sansli bir kadinim ben dedim.
Ardindan Aziz'in Ella'ya cevabini okudum. Bunlar Inci'nin iki hafta evvel kendi dogumgününde 40 sayisinin güzelligine dair yazdigi cümlelerin ta kendisiydi. Dogrusu Aziz bana Cem gibi geliyordu. Hic süphesiz Ella'yla vicik vicik bir ask yasayacakti. Ama beni bu kitapta daha cok ilgilendiren Ella Aziz aski degil, siradisi Sems'di.
Eve geldigimde, oglum garaj yönündeki kapidan eve girdigim bodruma kostu. Elimdeki cicegi pastayi görünce, annem cicek almis diye ziplamaya basladi. 'Neden kendine hediye aldin anne?' diye saskinligini dile getirmeden duramadi. Ben o cicegi anneannene aldim canim dedim. Cicegi elimden kapip merdivenlerden kosturarak cikmaya basladi. Annecigim, anneni dünyaya getirdim diye tesekkür ediyor annen dedi Leo'ya aciklayarak. Buna 8-10 sene evvel basladim. Aliskanlik oldu. Yanimda degilse de kart gönderir, beni dünyaya getirdi diye anneme tesekkür ederim. Sonra pastayi da ogluma verdim. 'Oglucum bu da benim bir tanecik oglum oldugun icin sana' dedim. Annem cicekleri vazoya yerlestirirken, Leo pastanin kutusunu acti ve pastayi beraber üfleyelim dedi.
Salonun ici balon doluydu. Leo balonlar sisirmis her tarafa grapon kagitlari asmisti. Cok hosuma gitti. Oglusumu ve annecigimi öptüm. Leo ayni kendi dogum günündeki gibi balon atma oyunu oynayalim istiyordu.
Beni kanepenin orta yerine oturttu. Balonlari yanima koydu. Ben ordan balonlari ardarda ona atttim o da kaleci gibi kurtardi. Ben telefonda gelen kutlamalara cevap verirken, Leo iyice terleyip, annem yemek masasina bizi cagirana kadar balon oyunumuza devam ettik.
Yemekten sonra baktim annem yukari cikmis öyle sIk giyinmis, takilar takip makyaj yapmis ki, merdivenlerden salona inerken bir kralice gibiydi. Telefondaki gelinize 'annem kralice gibi merdivenlerden iniyor' dedim. Annem hadi sen de giyin dedi bana. Aslinda evde kendi kendimizeyiz ama olsun. Garderoba yöneldim. Bir tuvalet secmeliyim. Abartalim bu gece. Gelinligimin ic parcasi olan, dis parcasi olmadan giyildiginde askili düz beyaz bir tuvalet olan kiyafeti cikardim. 8.5 sene evvel dügünümden beri üzerime hic denemedigim kiyafeti giydim. Cok güzel oldu. Inci kolyemi taktim. Saclarimi topladim. Gözlerime breakfast at tiffanies 'de Audrey Hepburn tarzi kalem cektim. Annem Leo'ya bakip: 'Deniz bu kim yoksa evin hizmetcisi mi?' dedi. Leo'nun saskin bakislari arasinda gülüstük. Sonra onu bir beyfendi gibi beyaz pantolon ve acik mavi lasocte tshirtle giydirik. annemle 'aaa seyis nereye gitti, buradaki kücük bey de nerden cikmis', falan diye Leo'nun yakisikli yeni halini pohpohladi.
O sirada kapi caldi. Hic ama hic beklemedigim bir sekilde evimi arkadaslarim doldurdu. Ellerinde sampanyalar, pastalar, hediyeler. Öyle heyecanlandim ki. Inanilmaz bir sekilde eve kitap okuyarak döndügüm aksam isiltili bir partiye dönüsmüstü. swarowski'den aldiklari paketi acarken ellerim hala heyecanla titriyordu.
Cok güzel bir geceydi. Sampanya, pasta cips ve kuruyemis, sakir gibi ortaligi kahkahalarla dolduran güzel arkadaslar ve ailem, güzel müzik. Insan baska ne ister ki. Cok sansli bir insanim ben. Pazartesi demedik Leo'nun israri üzerine diskomuzu da actik. Disko topu ve renkli disko isiklariyla, cati katimiz etkileyici muazzam bir disko. Danesettik. Gece saat 23 de asure yiyerek ve türk kahvesi icip fal bakarak kapandi.
Gecen yil 40. dogum günü icin yaptigim planlari düsündüm. Gecen yil bir sürü planlar yapmis, bu yil Cem'in hayatimdan cikmasiyla kutlanacak bir durum olmadigina karar verip, büyük bir kutlamayi canim cekmiyor diye planlari bir kenara itmistim. Onun yerine kendimi 40 gün 40 gece pohpohlarim olur biter demistim. Bir kac ufak program var. Gelecek hafta sonu disarida eglenecegiz. Daha sonra 40 yas fotograf cekimim var. Ardindan yilbasi icin kendime ve ogluma yaptigim 40 yas seyahat hediyem, domuz gribi sebebiyle ufaltilip ku$a dönüsmüs olsa hala kismen gecerli.
Iste artik ben de 40 yasinda bir kadinim.