Bazen ani saglik sorunlari insana acil kararlar aldiriyor. Bu seyahat de öyle ani oldu. 8 Nisan persembe sabahi güle oynaya elmami yiyerek, ise gitmek üzere arabama binerken birden ön disimin kaplamasi ve altindaki disle beraber oldugu gibi kirilmasiyla, ayni gün isyerimdeki görevlerimi, oglumun hafta sonu programini, dis doktorumun müsaitligini ve ucak biletimi ayarlayip cuma öglen Istanbul'a uctum.
Cuma aksam 16:30 civarinda günesli ama soguk bir Istanbul beni güzel bir törenle karsiladi. Dissizligimi telafi etmek, agzimi acarsam kaybedecegimi düsündügüm sayginligimi kendi kendimden talep etmek icin seyahate asla giymeyecegim sekilde zarif bir döpiyes, yüksek topuklu ayakkabilar giymis cok düzgün makyaj yapip inci kolyemi takmistim. Gercekten magrur dilsiz bir prensesmisim gibi güler yüzle karsiladi Istanbul beni.
17.00 Havas otobüsünde koltuguma yerlesip, burnumu pencereye dayayip, Bakirköy'e kadar lalelerle bezenmis yollari, ardindan sahil yolundaki kale kalintilarini seyrettim. 20 dakika sonra otobüsümüz Aksaray’da trafige takildi. Taksim’e kadar olan 2-3 kilometreyi 40 dakikada katederken insanlar gec kaldiklari icin etrafa telefon ediyor ben sukünet icinde etrafi seyrediyordum. Trafikte olmayi da seviyorum seyahatte. Taksim'de Havas otobüsünden inip taksiye bindim.
Taksi söförü Barbaros Bulvarinin trafiginde sIkIsmak istemedigi icin erken sola dönmüs, beni inmem gereken yerden 200 metre önce indirmisti. Taksi söföründen tut her mevkideki türk insaninin keyfi özgür kararlari beni hem hayrete düsürmüs hem hayran birakmistir. Benim icin biraz yürüme yolu olsa da, kendi icin yarim saat kurtaran bu pratik pragmatik karari taksi söförü bana ragmen almisti. Disi kirik agzim sayesinde normalden daha anlayisli sekilde ben de izin vermistim taksi söförünün kararina. Bu esnek bakis acisi büyük bir ihtimal is dünyasinda türklere avrupali meslektaslarina göre rekabette üstünlük sagliyor diye düsündüm. Tabi bu esnekligin verdigi kargasa da belki desavantaj .. Kim bilir..
Barbaros bulvarinda Dia Sa'dan yukari Garanti bankasina kadar olan mesafeyi bavulumu cekerek yürüdüm. Isvec'ten sevgili dostum Ebru evde beni bekliyordu. Onun evi misafir dolu oldugu icin aslinda Sedef'e gidecektim, ama Sedef isten gelene kadar Ebru'ya ugrayacagimi Havas otobüsündeyken karara baglamistik.
Kizkardesi ve bebegi de ondaydi. Annesi Fatma teyze de gelince 20 yillik dostlarla sohbet koyulasti. Fatma teyze güzelligimden bakimliligimdan dolayi bana iltifatlar yagdirdi. Ben de ona. Aynen 10 yil önceki gibi görünüyordu. Malmö'den gelen kuzenler ev bakiyormus, Fatma teyze onlarla haril haril emlakci geziyormus. Aslinda ev almak Fatma teyze icin bir tutku. Is kadini olsaydi ev alip satan ve bundan iyi paralar kazanan bir kadin olacagi kesindi. Cok haklisin Deniz, diyor tutku bu benim icin, bayiliyorum ev alip satmaya. Kendi evlerini 3ledikten sonra 4. cocugu icin para olsa da bir tane daha alsam diye planlar yapiyor Fatma teyze. Bu arada gördügü ve cok begendigi bir evi de bana uygun bulmus, illaki al diye evin meziyetlerini saymayi da ihmal etmiyor.
Disim kirik oldugu icin bu gece evde gececek. Ebru disari cikalim diye israr etse de katilmam imkansiz. Sedef 19:30 gibi gelip beni aliyor. Dikilitas'a yürüyoruz beraber. Onun evine ilk defa gidiyorum. Ama Ebru'nun evinden yukari yürüyüp, Ebrucugumun restoranini gecince 300 metre daha ileride Bogazici hastanesinin orada oldugunu görüyorum. Ne kadar da yakin oturuyorlar. Tas catlasa 1 km aralari. Sedefcigimle 1.5-2 yildir tanisiyoruz. Ama erkek arkadaslar konusunda yasadigimiz benzerlikler son 3-5 aydir bizi birbirimize yakinlastirdi. O isvicreli erkek arkadasindan ben Cem'den ayrildiktan sonra Sedef’le ortak konumuz ortaya cikti ve bir yakinlik duydum ona. Eskiden isvicre ye gelip giderken cok seyrek ve mesafeliydi arkadasligimiz vardi. Meger ne kadar da güzel ruhlu bir kizmis dedim. Aksam klasik müzik dinleyip, duty freeden son anda kaptigim Absolut vodka ile yaptigim kokteylleri yudumladik.
Cumartesi sabah 9.30 da Kadiköy’de discimdeydim. Hemen beni implant operasyon odasina aldilar. Implant yapilir yapilmaz dis doktorum beni diger dis doktoruna birakip fuara gitti. Diger doktor, ki onu da yillardir taniyorum, gecici kaplamayi yapistirdi. 11.45 vapuruyla besiktas'a dönerken artik gülümseyebiliyordum.
Besiktas çarsisinin besiktas meydanina bakan girisindeki kafedeki mini taburelere oturup 2 cay ictim. Bu disle ancak acma yiyebildigim icin bir acma aldim. Biraz sonra Ebru ve fatma teyze kolkola geldiler. Beraber kaslarimizi aldirmaya gittik. Ardindan dip boya, fön. Evren ve kuzenleri Mehtap bebekleriyle bize katildilar. Mehtap Malmö'de yasadigi icin onu en son 12-13 yil evvel Stockholm'de görmüstüm. Ayni insanlari baska yerlerde görmek de baska bir keyif tabi. Carsi meydandaki kahve ve cerezci de kahve ictik ve yanindaki kebapcida kebap yedik. Bu sirada Besiktas carsisi siyah beyaz kiyafetli Besiktas taraftarlariyla doldu ve bir senlik alanina dönüstü. “Carsi her seye karsi!” Bu çarsiyi cok severim ama o gün Besiktas takimini tutasim bile geldi.
Aksam saatlerinde Evren bebek dogalidan beri Rosé sarap icmek icin delirdigini söyleyince, Maçka'ya gittik Chocolate’da oturup sarap ictik. Ne güzel bir aksamdi o öyle. Anlatilmaz, yasamak gerekir. Insanlar güzel, mekan güzel, sohbet güzel. Batan günesini sicakligi güzel. Benim kirmizi sarabimi soguk servis yapmalari klass mekana uymayacak derecede sunumdan bi haber bir hata olsa da keyfimiz harikaydi. Kirmizi sarabi da asla buzdolabindan cikmis icemedigim icin oda sicakligindan getirmelerini rica ettim. Cok eglendik. Ebru bana, su sunun ex sevgilisi su bilmem ne dizisinde oynayan cocuk gibi bir kac kisi isaret etti. Türk celebrity’lerinden habersiz ben hic birini tanimadim. Daha sonra birden bana dönüp deniz yüzümde bir farklilik görüyormusun dedi. Hayir görmüyorum. Gözlerimde, diye kopya verdi. Imkansiz göremiyordum. Estetik ameliyat olmus. Deli kiz gögüslerini kücültmek icin Istanbul’un cok ünlü estetik cerrahi bilmemkime gitmis. O da gögüslerin cok güzel elleme gel sana kaslarini kaldiralim gözlerini söyle yapalim demis. Benim saf arkadasim basit bir botox olayi sanip morfini yemis yatmis. 3-4 saat sonra uyandiginda mumya gibi yüzü sariliymis. Bir hafta ise gidemedigi gibi sargilar acilinca mosmor bir surat onu karsilamis. Sac diplerindeki dikis izlerine parmaklarimi götürdü. Gülmekten yerlere yattim. Traji komik bir durum. Tam Ebru’luk bir olay. Gögüs kücültmek iste, gözlerini yuvarlasinlar. Ama ne yalan söyliyeyim sonra dikkat ettim de fark var. Iyi duruyor. Saat sekiz gibi Nisantasina gecip lazer epilasyonun 3. seansini yaptirdim. Sarap icmis gelmis olmak aciyi bir nevi azaltti sanki. Keske iyice sarhos olsaydik deyip, kikirdayip eglendik kizlarla.
Aksam Sedef'in evinde ikimizde cok güzel giyinip süslendik. Sedef’in Amerika seyahatlerinde aldigi Armani, Guess kiyafetleri denedik. Sonunda birer tane de karar kildik. Altimizda jeans üzerinde simli pullu siyah body'ler, güzel makyaj, fönlü saclar. Cok güzeliz ve cok mutluyuz. Yürüyerek Bulvar’a, Ebru’yu alip taksiyle Macka’ya. Frames adinda bir mekan acmis futbolcu bir kardesimiz. Ebru cok merak ediyordu. Oraya gitmemiz sart dedi. Bu mekana ilk gelisim. Türk diskolarindaki yapmacik yapiyi sevmiyorum. Oturmak icin rahat lounge kanepeler ya da bar masasi gibi yerler buzlu kovalarin icinde sampanya ve iceceklerle, meyve tabaklariyla donatilmis ve rezervasyon gerektiriyor. Diger yerlerde barin kendisi disinda duracak yer yok. Dans pistinde sürekli bir icecek ayakta duracaksin. Cok yapmacik cok sacma. Neyseki biz süre mekan dolana kadar rezerve yerlerde oturduk. Yöneticisi de Ebru'nun bir tanidigi olunca biraz onlarla takildik. Yas grubu bize hitap etmedi. Ebru acilir belki falan diye beklemek istese de gidelim dedik ve alip bizi Scoach'a götürdü. Scoach yine Maçka’da ama sadece Türk müzikleri çalan bir mekan. Beyaz geliyor oraya dedi. Biz de aa ne güzel deyip takildik. %75 bayan %25 erkek, yas grubu bize Frame'e göre daha yakin, ama hic tarzim olmayan tipler mekan doldurmus. Ilgimi cekmediler. Ebrucugum kollarini sallaya sallaya sarkilari beraber söyleyip dansetti. Isvec'te de cok icer cok eglenirdi. Aynen devam. Sedef ve ben 02.30 da Ebru’yu diger arkadaslariyla birakip izin istedik. Ebrucugum hizini alamayip sonra Kurucesme'de Supper Club'a da gitmis. Eglenmesini bilen arkadasim. Onunla takilmak, gecelere akmak her zaman cok eglenceli. Ertesi gün ballandira ballandira tüm kacirdiklarimizi anlatti bize. Biz de kocaman gözlerle dinledik bu agzindan bal akan kadini. Sedef Ebru'yu cok sevdi. Ne güzel bir enerjisi var Deniz arkadasinin dedi. Ebru'da Sedef cok tatli kiz dedi. Ileride de görüsecekler. Yeni dostluklara vesile olmak ne güzel.
Pazar günü güzel bir kahvaltinin ardindan Sedef’le yine Besiktas carsisina indik. Ebrucugumun bize gösterdigi manikürcüye gidip manikür pedikür yaptirdik. 5 lira manikür 7 lira pedikür. Bir saatlik agir iscilik ve karsiligi 12 lira ki bunun hepsi bile calisan kiza gitmiyor anladigim kadariyla. Olabilirmi böyle bir fiyat. Ustelik manikürcü genc kiz bu isi cok iyi yapiyor. Hep ona gidecegim. Daha sonra Sarar'dan klasik bir elbise aldim. Ne dengesiz bir ekonomidir ki, kücük manikürcü kiz bir hafta calisir ve hic bir sey almazsa bu elbiseyi alabilir. Ama elbise cok klasik. Sanirim 80 yasimda bile giyebilirim. Her kadinin garderobunda böyle bir klasik olmali. Saatlerce calisma pahasina olsa da.
Oradan Ortaköy'e gecip Gloria Jeans'de türk kahvesi ictik. Sedef'in kuzeni falima bakti. Yeni biri hayatima girecekmis. Aman ne güzel. Ismindeki harfi de biliyorum. Merak ve hevesle bekliyorum yeni arkadasi Oradan Manti Evi'ne, çig börek yemeye. Ne yagli bir seydi o. Kolesterollü bir kadin olarak bunlara dikkat etmeliyim ben artik. Biz manti evi'ndeyken Ebru ve kuzen, teyze, anne, kizkardes bebeklerden olusan tüm sülalesi Ortaköy'e geldiler. Bebek sevip sohbet ettik. Dostlarla hayat cok güzel.
Ebrulardan ayrilip Besiktas çarsi'ndan mezgit ve salata yapmak icin yesillik alip, eve döndük. Aksam hava karariyor ve etraf ne kadar canli hayat dolu. Türkiye’de insanlarin bu spontane halini, dükkan kapilarinda birbiriyle sakalasak esnafin sesine karisan cocuk cigliklarini ne kadar sevdigimizden söz ettik. Trafikteki ayilar da olmasa dedik. Ama onlar olmaza belki ritim de olmaz. Onlar da parcasi bu güzel ritmin. Leo yanimda degilse daha kolay ayak uyduruyorum Istanbul’un bu nefes alis verisine. Leo’ylayken biraz fazla hizli geliyor. Balik, salata ve ardindan pastaneden aldigimiz sütlü tatlilar. Sedef'e sohbet cok güzel. Yazin kiz-kiza bodrum planlari, müzik ve exleri cekistirme gec saatlere kadar devam etti.
Pazartesi tekrar Kadiköy ve discime ugrayip kendimi gösterdim. Simdilik ameliyat yeri iyi görünüyor. Ardindan ufak tefek tatlilar ve ogluma 5 cocuk kitabi. 2 tübitak biri beyinle digeri uzayla ilgili. 1 kücük prens, cok methini duydum alayim dedim, 2 de hikaye masal türü. Kadiköy’de altiyol civarina cikip bir madalyaci aradim. Buldum da. Leo’ya bir madalya sözüm vardi. Gectigim ocak basinda, Kemerburgaz’da eski üniversite arkadasimin evinde mangal yapmis, Leo’da benim hayretler icinde bakislarim önünde bir ögünde 7 tane kuzu pirzolasi yemis ben de ona bir madalya sözü vermistim. Lafo olsun diye söylenen madalya sözü gercek bir madalya hevesine dönüstü ve Leo madalyasi ne zaman verecegimi sorup durdu. Madalyacida madalyanin Sampiyon Leo yazdilar. Kirmizi beyaz kurdeleyle boynuna asilacak sekilde hazirladilar. Mükemmel bir sey oldu.
Karside islerim bitince Besiktas’a gecip Ebru'nun restoranina ugradim. Uzatmali sevgilisi de oradaymis. Bana aramiyorsun diye sitem etti. Bu adami sevmiyorum. Arkadascigima yakistirmiyorum. Ama onu hatirina azicik sohbet ettim..
Bu iki islerinde basarili, asklarinda sarsintili kadinla 3 günlük istanbul bana uzun bir tatil gibi dinlendirici geldi. Sedef de beni havaalanina birakirken, sabah is yerindeki kizlara ayni seyi söyledigini, hafta sonu cok eglendigini ona cok iyi geldigini anlatti.
Bir de Istanbul’u yürüyerek yasamak güzeldi. Dikilitas’tan Besiktas’a Besiktas’tan Ortaköy’e yürümek. Yorulmadikca taksiye binmemek daha önce göremedigim yerleri görmemi sagladi. Dikilitastan iniste carsi icinde mini mini dükkanlar ilginc mekanlar gördüm. Ihlamur kasrinin karsisindaki parki ev edinmis köpekleri, heykellere yazili sloganlari, yollarin tabanlarimda yaptigi izleri daha yakindan tattim.
Ucak kalkarken Istanbul'u bir kez daha geride birakmanin buruklugunu yasadim. Zürich hava alaninda oglum ve eski esim David bavul bantinin yanindaki camdan bana el salladiklarinda buruklugum azaldi. Dis sorunu, ev sorunu canimi sIksa da oglum, arkadaslarim ve disaridaki bahar havasi icimi mutlulukla dolduruyor.