Çok ama çok geçmiş olsun doktorcuğum....
Çok ama çok geçmiş olsun doktorcuğum....
yazıyı yeni okudum. yaşadım seninle sanki..
tekrar geçmiş olsun mirim..
Gecmis olsun, saglikla uzun ömürler dilerim..
geçmiş olsun acil şifa dilerim
geçmiş olsun Allah bir daha da yaşatmasın.
Maalesef hepimizde hayatın tadını kaybetmeye başladığımzda anlıyoruz.
Kendimizi boşvermiş olabiliriz ama sevenlerimizi üzmeye hakkımız yok. Kendimize iyi bakalım
nilgüne de bir günaydın diyimmm.. daha iyisindir inşallah..
sevgiler,
aynur-anneoldum yazdı:
nilgüne de bir günaydın diyimmm.. daha iyisindir inşallah..
sevgiler,
Günaydın, iyiyim, ben de seni seviyorum.aynur-anneoldum yazdı:
nilgüne de bir günaydın diyimmm.. daha iyisindir inşallah..
sevgiler,
Çok geçmiş olsun...
Yazımı buraya da koyabilirim artık, kaynak: www.turkeyistanbul.com
-------------------------------------------------
Op.Dr.Nilgun Erdoğan : Beş Lirayı Harcayamadım.. Olağan bir kış sabahı, çocuğunu okula bırakıp, işine metroyla giden bir anne, günün başında cep harçlığı olarak sağ cebine beş lira koyar. Peki harcayabilir mi?
An ben an o sabahı yaşayalım:
Saat 09.00 Herşeyin yolunda başladığı o sabah, kadın kahramanımız, bir gün önce yaptırdığı tahlillere bakarak, kendi kendine ve çevresindekilere heyyt, süper sonuçlarım var, vaayyy. der....
Saat 9.15 işinin başına geçmiş, ilk hastasına bakmış, diğer randevularını kontrol etmektedir.
Güzel, saat 11.00!a kadar rahatım. Karne günü ya, yoğun değil der...
Saat 9.45 Sekreteri odaya gelir, ihtiyacı olup olmadığını sorar.
Saat 10.05 Ara öğün saati gelmiştir, birşeyler yemek için getirdiği meyveleri aranır.
Saat 10.08 Göğsünde hafif bir ağrı hisseder. Önce önemsemez fakat, Allah Allah, ağrı artmaktadır.
Saat 10.10 Dahili numarayı bilmediğinden santrali arayıp, Kardioloji uzmanının telefonunu öğrenir, telefonu kendi mi açıyor? diye de sorar. Bu arada ağrı şiddetlenmiş, göğsüne oturmuştur.Bu dakikadan itibaren herşey ağır çekim gelişir.
Saat 10.12 (son saate bakıştır, bilgisayar ekranında puslu bir görüntü olarak anımsanır.)
6..5 no.lu iç hat telefonu çevrilir, bu arada göğüs ağrısı göğüs ağrısı olmaktan çıkıp başka birşey olmuştur.
O artık dev bir ahtapottur, göğüs kafesinin içinden bir kolu girmiş, sırtından çıkmış, diğer kolu gırtlağını sarmış, sanki bir başkası da nefesini sıkıştırmaktadır.
Telefonu açan doktora göğsüm ağrıyor der güç bela, doktor da gel, yukarı bakalım deyince, gelemeyeceğim galiba bu ağrı çok başka der, telefonu kapatır.
Son saniyeler Inception filmine taş çıkaracak yavaşlıkta geçer.
Kadın önce önlüğünü, sonra kazağını çıkarır, aklından geçen son şey ne kadar geç kaldılar olur. Bu noktadan sonra kendi ağzımdan anlatmayı uygun buluyorum:
Sonrası? Tam bir kaos, başına gelen doktorlar, yardım edin çığlıkları, kucakta taşınış, asansöre bindiriliş (ki normal zamanda bulunması tam bir mucize, ölsen gelmez demiştim, vazgeçiyorum, bir daha demeyeceğim), kendini Koroner yoğunbakım da buluş...
Başında bir sürü insan, seni soyuyorlar, saat yüzük hep gitmiş, üzerine milyonlarca elektrod yapıştırıyorlar, birisi ne zaman becermişse kolumun eklem yerine serum takmış, ağzımdan birşeyler çiğnetiyorlar.
Bu hengame sonrası önce Echo, EKG derken, kendimi apar topar Angiografi (kısaca anjio ) odasında buluyorum. Yalvarıyorum beni sakinleştirin, dayanamam diye ama kimse dinlemiyor. Lokal uyuşturup, zart diye kateteri gönderiyorlar.
Kalp damarlarımın açık olduğunu gözlerimle görüyorum. O an yeniden doğmuş olduğumu söylesem yeridir.
Saat 11.00 Koroner yoğunbakımda yatıyorum. Herşey bir saatten kısa sürede olup bitmiş, nabız ve tansiyon takibine alınmışım. Bilincim yer yer gelip gittiği için salak gibiyim, hastane akın ediyor, öldüm mü, kaldım mı, ne olmuş? hepsi merakta, sanki savaş zamanı, teyakkuzdayız ve seferberlik başlamış. Bacağımda koca bir kum torbası, mesanemde verilen serumlar yüzünden kapasiteyi zorlayan idrar ve üzerimde incecik bir çarşafla yatakaldım mı?
Her gelene iyiyim demekten yoruldum fakat tatlı bir yorgunluktu, olsun, gelsinler, hep gelsinler istedim. İnsan yakın bir dosta bugünlerde gereksinim duyuyor.
Saat 15.00 Servisteki odamdayım, üzerim giyinik, gelen-gidenin , telefon açanın haddi-hesabı yok.
Olaydan sekiz saat sonra : Anjio yapılan bacakta ağrı var ama yaşıyorum, ilaçlarım verilmiş, taburcu edilmişim. Daha ne isterim? Elimi cebime bir attım ki, sabah koyduğum beş lira orada öyle, melul melul beni bekliyor.
Peki beni ne kurtardı?
Öncelikle sanırım doktor olmam, çünkü o ağrıyı tanıyabildim.
İkincisi, sevenlerimin ilgisi ve bana yolladıkları enerji, ki buna gönülden inanıyorum.
Üçüncüsü ise, düzenli yaptığım spor ve diyetime uyup zayıflamam, bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Hatta, riskl grubunda olduğunu bildiğim, bu konuda duyarsız arkadaşlarıma yoğunbakımda iken telefon açıp, yarın spor ve diyete başlıyorsun diye ultimatom çektim.
Verilen ilaçlar hem ritim düzenleyici, hem de stres azaltıcı çünkü geçirdiğim kalp spazmının nedeni stres ve yorgunlukmuş. Bir hocamın ziyaretime geldiğinde dediği gibi dolmuş bardak boşaldı, yeniden doldurmamam gerekmiş.
Bilmem bu ilaçlar beni durdurulabilir mi ama yaşamak güzel, sevdiklerinle olmak herşeye değer...
Sağlıkla kalın...
Op.Dr.Nilgün Erdoğan
----------------------------------------------------