Cuma günü erkenden kalktık ve buz gibi havada, Hacettepe Hastanesine (İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi) gittik.
İçeri girdiğimizde, kapı doktoru denilen bölümde bir kuyruk vardı ama ne kuyruk... Kavgalar, bağrışmalar...
Sıraya yanaştım ve neler olduğunu anlamaya çalıştım. Bir kapı doktoru ve bir güvenlik insanların dertlerini ayaküstü dinlemeye çalışıyor. Vezne gibi bir yer ve dekor olsun diye bir sedye konulmuş.
Sıradaki kişiler sıra almak için uğraşıyor ama güvenlik ve doktor sıranın verilemediğini söylüyor.
Günlük 45 kişi yazma hakları varmış ama 53 kişi olmuş ve daha fazla veremeyeceklermiş
Erzurum' dan geleni mi ararsınız, Maraş' tan geleni mi...
Kapı doktoruna yanaştım ve durumumu izah ettim ama beni dinlemediler bile.
"İnsanlar gece 3-5 de gelip sıra alıyorlar, 1 hafta öncesinden adını yazdıran var, size randevu vermem imkansız" dediler.
Ben tepki gösterince " çıkın başhekime şikayet edin, benim yapabileceğim bişiy yok" dedi.
1 saat kadar ağlamaklı bankta oturdum, sinirim bozuldu.
Onca yolu tepmişim, işten izin almışım, kızım yanımda uykulu gözlerle etrafa bakarken, o hastaneyi başlarına yıkasım geldi :-x
Etrafa baktım, insanlar öyle sefil haldeki... Ellerinde kuru simitlerle kahvaltılarını ederlerken, bank üstünde çoluk çocuk bekleşiyorlar.
Durumlarına öyle üzüldüğüm oldu ki...
Biraz kafamı toparladıktan sonra, acile giriş yaptırdım.
Acilde muayne olmakta öyle kolay değil...
Önce sekreterliğe, ardından trimoloji (adı böyle bişiydi sanırım) bölümüne, oradan tekrar sekreterliğe gidildi ve beklenmeye başlandı.
Tam 2 saat :-x
Acilde 5 sedye var, bi dolu asistan ama tek doktor.
Kadıncağız o sedyeden öbür sedyeye koşturuyor, hasta giyinirken, diğer sedyeye göz atıyor sonra tekrar o sedyeye koşuyor.
Muaynemizi olduk, bikaç ilaç yazıldı ve çok şükür hastaneden çıktık.
Sorduğum sorulara cevaplarımı aldım ama kan vb tahlilini yaptıramadım, dr gerek görmedi.
İşte böyle...