Fİlazof Asker
Televizyonda Büyük İskender filmine gözüm takıldı.
Orta halli bir Hollywood yapımı olmasına ve hayal ürünü cilalarla parlatılmasına rağmen yine de bazı tarihsel gerçekler kalın çizgileriyle verilmiş.
Filip'in oğlu, Makedonya'dan kalkıp savaşa savaşa Anadolu'ya, İran'a ve Hindikuş Dağları'nı aşarak Hindistan'a gidiyor.
Bu arada oluk oluk insan kanı akıyor, ocaklar sönüyor, birbirini hiç tanımayan insanlar ölüm oyunu oynuyor.
Peki niçin?
Bu kadar acı, bu kadar kılıç, bu kadar mızrak ve kesilen bunca kelle ne için?
İskender adındaki delikanlının güç peşinde koşma ihtirasını tatmin etmesi için elbette.
Yani Tanrı'nın oğlu olduğunu sanan sıradan bir ölümlünün büyüklük hayalleri.
İnsanoğlu bir kişiyi öldürene katil, milyonları katledene kahraman dediği için tarihin en büyük kahramanlarından birisi.
İskender-i Zülkarneyn. Yani çift boynuzlu İskender.
Tarihe bu açıdan baktığınız zaman Attila'yı da aynı kefeye koymak gerekir, Cengiz Han'ı da, Napolyon'u da.
İskender'in insan öldüre öldüre Hindistan'a kadar gitmesi ne ise, Cengiz Han'ın Pekin'i zaptetmesi, Attila'nın Avrupa'ya saldırması, Napolyon'un Rusya'yı işgale yeltenmesi de o.
Yerleşik kültürleri değiştiremiyorlar ama çok kan döküyorlar, çok ocak söndürüyorlar.
Bunları düşününce aklıma bir başka general geliyor.
Savaş meydanındaki strateji ustalığı ortada iken; "Eğer yurt savunması için gerekli değilse her savaş cinayettir!" diyebilen bir general.
Belki de dünya tarihinin en ilginç subayı.
Saldırma, başka ülkeleri zaptetme hayalleri kurmayan, gerçekçi, yurdunu savunmaktan başka amaç beslemeyen bir subay.
Onca savaş idare etmiş olmasına rağmen, kurban kesilirken bakamayan bir duyarlı yürek.
Doğduğu, büyüdüğü şehir düşman elinde kaldığı halde, zaferden sonra bu şehri geri alma hayallerine bile kapılmayan bir hesap adamı.
Defterine Tevfik Fikret şiirleri yazan bir edebiyat aşığı.
Savaş bittikten sonra cephe anılarına geri dönmeyen, geceler boyu sadece dil, uygarlık ve uygarlık konuları üzerine düşünen, konuşan bir devlet başkanı.
Ve medeniyetler çatışması sakızının ayağa düştüğü dönemden yıllarca önce "İnsanoğlunun medeniyeti tektir, lakin kolları vardır" diyebilen bir hümanist düşünür.
Bütün bu yönleriyle ele alındığı zaman Mustafa Kemal, Eflatun'un 2500 yıl önce söylediği tanıma uyan bir filozof yönetici değil mi?
Ne yazık ki biz bu büyük insanı zaman zaman sadece donuk bir heykel şekline dönüştürdük, bazen de ona kendisininkilerle taban tabana zıt düşünceleri mal ettik.
Hiç olmazsa bundan sonra Mustafa Kemal'i daha iyi anlamayı başaralım.
Bu dâhiyi, zorunlulukların gerektirdiği gündelik uygulamalarla değil felsefesiyle, düşünceleriyle derinlemesine araştıralım.
Ve tabii; rüzgârlar böyle esiyor diye aydın görünmek için Mustafa Kemal karşıtı olmak basitliğine düşmeden ve modaya kapılmadan yapalım bunlar
Vatan / Zülfü Livaneli