1. Sayfa - Toplam 2 Sayfa var 12 SonuncuSonuncu
Toplam 20 sonuçtan 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
  1. #1
    Üyelik Tarihi
    01 Şubat 2004
    Bulunduğu Yer
    Kuzey elleri
    Mesaj
    29.167

    Bu konu her yıl bu zamanlar hortlar: YILBAŞI, YILBAŞI ÇAMI, NOEL, falan filan... :-)

    Sevgili Arkadaşlar,

    'Yılbaşı mı, Noel mi?' sorunsalı her yıl bu zamanlarda sitenin en çok tartışılan ve forum konusu olan konularından biridir. Ben şimdiden, geçen yıl, hatta önceki yıl yazdıklarımı yineleyeyim. Okumayanlar, yeniden okumak isteyenler için.

  2. #2
    Üyelik Tarihi
    01 Şubat 2004
    Bulunduğu Yer
    Kuzey elleri
    Mesaj
    29.167

    Re: Bu konu her yıl bu zamanlar hortlar: YILBAŞI, YILBAŞI ÇAMI, NOEL, falan filan... :-)

    "Herşeyden önce, sözkonusu olan 'yılbaşı', 'Noel' değil! Noel'i kutlayan toplumlarda bile, Noel ayrı, yılbaşı ayrı kutlanmakta. ... Hristiyan toplumlarda Noel bile çok sonradan kutlanmaya başlanmış. Şu an Noel olarak kutlanmakta olan bayram eski bir pagan geleneğinden kalma. Gündüzlerin en kısa, gecelerin en uzun olduğu 21 Aralık civarında Yenilmez Güç, bir Tanrı olarak kabul edilen Güneş'in onuruna kutlanırmış şimdiki 'Noel'. Güneşin, yani ışığın karanlık karşısında kaybolmadığına, yeniden doğduğuna inanan insanlar coşku içinde kutlarlarmış 'Bruma'yı. Bu, zaman içinde Kuzeylilerinn benzer Jule geleneğiyle birleşmiş, Avrupa'daki eski topluluklar bu bayramı kutlar olmuşlar. Hristiyanların Hz.İsa'nın doğumunu bir bayram olarak kutlamaları ancak 4.-5. yüzyıllarda başlamış. İlk başlarda Hz.İsa'nın doğum tarihi, doğum tarihinin tam olarak bilinmemesi nedeniyle değişik tarihlerde kutlanmaktaymış. Çok sonraları Kilise, pagan bayramlarını ortadan kaldırmak amacıyla, Hz.İsa'nın doğumgünü olarak Bruma yani Işık Bayramı'nın denk geldiği tarihi seçmiş. Hz.İsa'nın doğumu, ışığın yeniden doğuşu olarak sembolize edilmiş. Günümüzdeki şekliyle Noel 1500'lüu yıllarda kabul görmüş. Hristiyan dünyasında 24-26 Aralık tarihleri Noel olarak kutlanırken, Roma Güneş (Julyen) takviminine dayalı Gregoryen takvimini kabul etmiş toplumlarda 31 Aralık yılbaşı olarak kutlanmakta. Julyen takvimi, M.O. 46 yılında (Roma'nın kuruluşunun 708. yılı), İskenderiye'ye yerleşmis olan Yunan astronomu Sosigenes'in önerisi üzerine Jül Sezar tarafından yapılmıştır. İskenderiyeli Sosigenes, M.Ö. I. yüzyılda Mısır'da yaşamış Yunanlı filozof, matematikçi ve astronomdur. Jül Sezar'ın yaptığı takvim reformunun esaslarını belirlemiştir. Gregoryen Takvimin Avrupa'da kabul görmesi, yapılan değişikliklerler ve uyarlamalarla ancak 1582 yılını bulmuştur. İngilizlerin 1752 tarihinde kabul ettikleri takvim, Rusya'da 1918, Yunanistan'daysa 1923'de resmen kabul edilmiştir.

    Türkiye'de yeniyılın kutlanması, kameri esaslı takvimden, güneş esaslı takvime, yani Gregoryen takvime geçişle 1 Ocak 1926'da başlamıştır. Takvimin, yani zaman ölçümünün Hz.İsa'yla bir ilgisi bulunmamaktadır. Günümüzde dünyada yaygın olarak üç ayrı takvim türü kullanılır.

    Güneş esaslı takvimler :
    "Tropik yıl" ile senkronizasyonu, "artık yıllar" hesaplaması yeteneğiyle sağlanan, ayları ise, "gündönümü" tarihlerini olanak nispetinde sabit tutacak şekilde geliştirilmiş takvimlerdir. Bu türe verilebilecek en belirgin örnek, günümüz batı dünyasında egemen olan, "Gregoryen" takvimdir.

    Kamerî esaslı takvimler:

    Tropikal yıl kavramı dikkate alınmaksızın, 27.32 günlük yıldız ayını ya da 29.53 günlük sinodik ayları esas alan takvimlerdir. Güneş esaslı takvimler ile sistematik bir farklılaşma gösteren bu düzene verilebilecek en önemli örnek, İslam’î takvimdir.

    Hem Güneş, hem Ay esaslı (Lunisolar) takvimler :

    Ayları, kamerî hareketlere göre düzenlenmiş, ancak "Tropik yıl" ile uyumu, (senkronizasyonu) bir kaç senede bir eklenen on üçüncü bir ay ile sağlanan takvimlerdir. Bu takvim düzenine verilebilecek örnekler, Bâbil, İbranî ve Çin takvimleridir.

    Dünyada yaygın olarak Gregoryen takvimi kulanıldığından, bu takvim sabit ve evrensel bir özellik taşımaktadır.

    Durum böyle olunca, yılbaşının kutlanmasına karşı çıkmak tamamen kişisel bir tutum. Yılbaşını kutlayan bir Müslüman Türk'ü, ne daha az bir Müslüman, ne de daha az bir Türk olarak eleştirmeye kimsenin hakkı yok. Yılbaşı dini bir bayram değil, toplumsal bir bayram. Eski bir yılın bitişini, yeni bir yılın gelişini kutlamanın hiçbir sakıncası olmadığı gibi, kutlamamamk da kişinin kendi tasarrufunda bulunan bir konudur. Günümüzde Hristiyan ya da Müslüman ağırlıklı toplumlarda yaşayan Yahudilerin bazıları, hem kendi İbrani takvimlerine, hem de Gregoryen takvime göre yılbaşını kutlamaktadırlar.

    ...

    Toplumsal uyum için biraz daha hoşgörü, biraz daha anlayış, biraz daha esneklik gerekiyor. Biraz daha bilgi de önemli çok. Her Türk Müslüman olmayabilir, her Müslüman da Türk değildir. Hristiyan, Budist, Yahudi ya da inançsız Türkler olduğu gibi, Fin, ABD'li, Nijeryalı, Yeni Zelandalı Müslümanlar var... "

    demişim geçen yıl.

    http://www.annecocuk.com/modules/newbb/viewtopic.php?topic_id=36970&forum=1&viewmode=flat &order=ASC&start=80


  3. #3
    Üyelik Tarihi
    01 Şubat 2004
    Bulunduğu Yer
    Kuzey elleri
    Mesaj
    29.167

    Re: Bu konu her yıl bu zamanlar hortlar: YILBAŞI, YILBAŞI ÇAMI, NOEL, falan filan... :-)

    "Noel ve İslam
    Bence Müslümanlar isterlerse Hazreti İsa'nın doğumgününü kutlayabilirler, ancak bu kutlama yalnızca sembolik kalacaktır! Müslümanların Hazreti İsa,nın doğumgününü kutlamalarının olanaklılığına gelince, bunun nedeni Hazreti İsa'nın, Hristiyanların olduğu kadar, Müslümanların da peygamberi olmasıdır. Ancak yukarda da belirttiğim gibi, Hazreti İsa'nin kesin doğum tarihi belli değil, bu nedenle bir pagan bayramına denk getirilmiş Kilise tarafından ve bu bayramın adı Noel olmuş. Hazreti İsa'nın doğumgünü kesin olarak bilinseydi, Müslümanlar için de kutsal birgün olabilirdi.
    .............................

    ...Noel ağacının hiçbir dini yaptırımı yok. Noelde evleri genellikle çam ağacıyla süslemeye il olarak 1500'lü yıllarda Almanya'da rastlanıyor. Bu gelenek, Reform hareketiyle birlikte Avrupa'da yavaş yavaş yaygınlaşıyor. Noel ağacından ve Protestanlıktan önce, Katoliklerde Noelde İsa,nın doğumunun tahta figürlere temsili olarak canlandırılması geleneği vardı. Noel ağacı 1500'lü yıllarda ortaya çıksa bile, ancak 19.yüzyılın son çeyreğinde halktan kişilerin evlerine girmeye başlıyor.

    Anlayacağın(ız), noel ağacı süslemek, Hristiyanlıkta farz değil. Bazı ülkelerde böyle bir gelenek yok. Örneğin Meksika'da, noel ağacı yerine rengarek süsler oluyor," diye sürdürmüşüm...

    http://www.annecocuk.com/modules/newbb/viewtopic.php?topic_id=36970&forum=1&viewmode=flat &order=ASC&start=90


  4. #4
    Üyelik Tarihi
    01 Şubat 2004
    Bulunduğu Yer
    Kuzey elleri
    Mesaj
    29.167

    Re: Bu konu her yıl bu zamanlar hortlar: YILBAŞI, YILBAŞI ÇAMI, NOEL, falan filan... :-)

    NOEL, YILBAŞI, TAKVİMLER
    Noel ve yılbaşının karıştırılmasının nedenlerinden biri, takvimler hakkında fazla bilgi sahibi olunmaması.

    Noel'i kutlayan toplumlarda bile, Noel ayrı, yılbaşı ayrı kutlanmakta. Hristiyan toplumlarda Noel bile çok sonradan kutlanmaya başlanmış. Şu an Noel olarak kutlanmakta olan bayram eski bir pagan geleneğinden kalma. Gündüzlerin en kısa, gecelerin en uzun olduğu 21 Aralık civarında Yenilmez Güç, bir Tanrı olarak kabul edilen Güneş'in onuruna kutlanırmış şimdiki 'Noel'. Güneşin, yani ışığın karanlık karşısında kaybolmadığına, yeniden doğduğuna inanan insanlar coşku içinde kutlarlarmış 'Bruma'yı. Bu, zaman içinde Kuzeylilerinn benzer Jule geleneğiyle birleşmiş, Avrupa'daki eski topluluklar bu bayramı kutlar olmuşlar. Hristiyanların Hz.İsa'nın doğumunu bir bayram olarak kutlamaları ancak 4.-5. yüzyıllarda başlamış. İlk başlarda Hz.İsa'nın doğum tarihi, doğum tarihinin tam olarak bilinmemesi nedeniyle değişik tarihlerde kutlanmaktaymış. Çok sonraları Kilise, pagan bayramlarını ortadan kaldırmak amacıyla, Hz.İsa'nın doğumgünü olarak Bruma yani Işık Bayramı'nın denk geldiği tarihi seçmiş. Hz.İsa'nın doğumu, ışığın yeniden doğuşu olarak sembolize edilmiş. Günümüzdeki şekliyle Noel 1500'lüu yıllarda kabul görmüş. Hristiyan dünyasında 24-26 Aralık tarihleri Noel olarak kutlanırken, Roma Güneş (Julyen) takviminine dayalı Gregoryen takvimini kabul etmiş toplumlarda 31 Aralık yılbaşı olarak kutlanmakta. Julyen takvimi, M.O. 46 yılında (Roma'nın kuruluşunun 708. yılı), İskenderiye'ye yerleşmis olan Yunan astronomu Sosigenes'in önerisi üzerine Jül Sezar tarafından yapılmıştır. İskenderiyeli Sosigenes, M.Ö. I. yüzyılda Mısır'da yaşamış Yunanlı filozof, matematikçi ve astronomdur. Jül Sezar'ın yaptığı takvim reformunun esaslarını belirlemiştir. Gregoryen Takvimin Avrupa'da kabul görmesi, yapılan değişikliklerler ve uyarlamalarla ancak 1582 yılını bulmuştur. İngilizlerin 1752 tarihinde kabul ettikleri takvim, Rusya'da 1918, Yunanistan'daysa 1923'de resmen kabul edilmiştir.

    Türkiye'de yeniyılın kutlanması, kameri esaslı takvimden, güneş esaslı takvime, yani Gregoryen takvime geçişle 1 Ocak 1926'da başlamıştır. Takvimin, yani zaman ölçümünün Hz.İsa'yla bir ilgisi bulunmamaktadır. Günümüzde dünyada yaygın olarak üç ayrı takvim türü kullanılır.

    Güneş esaslı takvimler :
    "Tropik yıl" ile senkronizasyonu, "artık yıllar" hesaplaması yeteneğiyle sağlanan, ayları ise, "gündönümü" tarihlerini olanak nispetinde sabit tutacak şekilde geliştirilmiş takvimlerdir. Bu türe verilebilecek en belirgin örnek, günümüz batı dünyasında egemen olan, "Gregoryen" takvimdir.

    Kamerî esaslı takvimler:

    Tropikal yıl kavramı dikkate alınmaksızın, 27.32 günlük yıldız ayını ya da 29.53 günlük sinodik ayları esas alan takvimlerdir. Güneş esaslı takvimler ile sistematik bir farklılaşma gösteren bu düzene verilebilecek en önemli örnek, İslam’î takvimdir.

    Hem Güneş, hem Ay esaslı (Lunisolar) takvimler :

    Ayları, kamerî hareketlere göre düzenlenmiş, ancak "Tropik yıl" ile uyumu, (senkronizasyonu) bir kaç senede bir eklenen on üçüncü bir ay ile sağlanan takvimlerdir. Bu takvim düzenine verilebilecek örnekler, Bâbil, İbranî ve Çin takvimleridir.

    Dünyada yaygın olarak Gregoryen takvimi kulanıldığından, bu takvim sabit ve evrensel bir özellik taşımaktadır.

    Bu konuda, Milliyet'de çıkmış güzel bir yazıyı aktarıyorum:

    Takvim tartışmasını atom bitirdi

    [img]http://www.milliyet.com.tr/1999/01/01/resim/entel.jpg
    [/img]

    İnsanoğlu "Zamanı nasıl ölçeceğiz?" sorusuna yanıtı 20. yüzyılda verdi

    Bu yıl, Atom Saati'nin icadının 50. yılıydı. İnsanoğlu, uzaydaki konumunu 20. yüzyılın ortalarında teknik bir kesinlikle saptadı. Yine de şöyle bir sorun var: Modern Takvim, Hazreti İsa'nın "doğduğu" kabul edilen tarihten başlar. Oysa Hazreti İsa'nın gerçekten hangi yıllarda yaşayıp öldüğü kesin değil. Bazı hesaplara göre Hz. İsa'nın doğumu bizim M.Ö.4 olarak saptadığımız yıl. Bu nedenle, 1999 yılının aslında 1996 olması gerekiyor!.. Takvimin 13 bin yıllık öyküsü, aynı zamanda uygarlık ve bilim tarihinin öyküsü.

    Washington'da Deniz Kuvvetleri Rasathanesi'ndeki Atom Saati'yle yapılan bilimsel hesaplara göre dünyanın (Ekvator üzerindeki dönüş hızına göre) 1 yılı: 365 gün 5 saat 48 dakika 45 saniye. Daha "dakik" bir ifadeyle 365.242199 gün. Ya da Atom Saati'ndeki cesium atomu 290,091,200,500,000,000 kez "devindiğinde" (osilasyon) dünya, güneşin çevresinde bir tur atmış oluyor.
    İnsanlık tarihi kadar eski bir soru olan "zamanı nasıl ölçeceğiz?" sorusunun yanıtı artık bu kadar kesin. O kadar ki, yapılan hesaplar dünyanın güneş çevresinde M.S.1 yılından bu yana attığı turlarda 10 saniye yavaşladığını gösterdi. Bunun sonucunda dünyanın kendi ekseninde dönüş hızı da her yüzyılda yarım saniye yavaşlamış.
    Fransa'nın Dordogne Vadisi'nde Le Placard köyü yakınında yapılan kazılarda bulunan 13 bin yıllık hayvan boynuzları üzerinde düzenli aralarla çentikler görülmüştü. Bunun, tarihteki ilk takvim olduğu sanılıyor. Bu, Taş Devri insanlarının bile, zamanı kaydetme ihtiyacını duyduğunun göstergesi.
    Zamanın ölçülmesi, saat ve takvim kavramları ancak uygarlıktaki ilerlemeyle önem kazandı. Eski Yunan, Babil, Asur, Sümer, Çin, Hint, Maya uygarlıklarında matematik ve astronomi geliştikçe zamanı ölçme merakı ve becerisi de o oranda arttı. Bunun çok ilginç kanıtları bugün müzeleri süslüyor.
    Pratik ilk takvimler hep ayın hareketlerine göre yapıldı. Örneğin Eski Yunan takviminde 12 ay vardı ve her ay ortalama 29.5 gündü, yıl ise 354 gün. Bu ise, zaman içinde güneşin hareketine göre "gerçek zaman" ile uyuşmamaya başlıyor, aylar ve mevsimler "ileri" kayıyordu. Bugün İslam Dünyası'nda yaygın olarak kullanılan Hicri takvim de Ay sistemine dayandığı için bu sorun hala yaşanıyor.
    Mısırlılar ise zamanlarını güneşe göre ayarladılar. Roma imparatoru Jül Sezar'ın adıyla Avrupa'da 1,627 yıl kullanılacak (ve zamanı o da hatalı ölçecek) takvimden daha 2 bin yıl önce Mısırlılar, 1 yılın hesabını 11 dakika 24 saniyelik bir hatayla hesaplayabildiler! Çünkü Mısırlı gökbilimciler her yıl şuna tanık oluyordu: Gökteki en parlak yıldız olan Sirius'un batışı ile güneşin doğuşu yılda bir kez aynı güne rastlıyordu. O günlerde Nil Nehri de taşmaya başlıyordu. Bu sürekliliği izleyen Mısırlılar, takvimlerini güneşin hareketlerine göre hesaplamayı başardı.
    Romalı yönetici ve din adamlarının, kendi kullandıkları takvimden çok daha gelişkin bir güneş takvimiyle tanışması, Sezar ile Mısır kraliçesi Kleopatra'nın aşkı sayesinde oldu. Dönemin en büyük imparatorluğunda gemicilik, tarım, ticaret, ulaşım gibi konularda düzeni sağlamak amacıyla Sezar, çok karmaşık bir sisteme ve ayın hareketlerine göre işleyen Roma takvimini böylece "ıslah etti".
    Roma takviminde hafta kavramı yoktu. Günler, ayın başı, 5. veya 7. günü ve ortasına göre ayrı ayrı hesaplanıyordu. Bu zahmetli sistem Avrupa'da Rönesans'a kadar kullanıldı!
    Sezar, Roma takvimini önce 355 güne çıkarttı. Ama hesap yanlışları yüzünden M.Ö. 46'ya rastlayan yıl 445 güne uzadı! Bunun, Roma İmparatorluğu gibi bir süper gücün bürokrasisi ve gündelik yaşamını nasıl altüst ettiğini tarihçilerin ilginç tanıklıklarıyla anlatmaya burada yerimiz yok.
    Sezar'ın 365 1 / 4 günlük yeni takvimi M.Ö. 45'ten itibaren yürürlüğe girdi. Senato, Sezar'ı onurlandırmak için Quintilius (bugünkü Temmuz) ayına onun adını (Julius) verdi. Takvimdeki küçük hesap hatalarını düzeltmek Augustus'a kaldı. Senato, 30 gün çeken Sextilis (bugünkü Ağustos) ayının adını Augustus olarak değiştirdi. Ve Sezar'ınkiyle eşit olsun diye Şubattan bir gün alıp ekledi. Şubat'ın bugün de 28 çekmesinin nedeni bu.
    Sezar'ın takvimi Avrupa'da tam 1,627 yıl kullanıldı. Ancak takvim, "gerçek yıl"ı hesaplayamıyor, geri kalıyordu. Bunu gidermek için dört yılda bir artık yıl ekleniyor, ancak bu kez de 128 yılda bir 1 gün ileri gidiyordu. Takvimin, "gerçek zamanı" hesaplayamamasının nedeni basitti: Romen rakamlarında 0 rakamı ve kavramı olmadığı gibi, bugünkü anlamda kesir de yoktu. Mevcut rakamlarla 365.242199 gün yazmak da hesaplamak da mümkün değildi.
    Ne var ki iletişimin bugüne göre adeta hiç olmadığı, gazetesiz, kitapsız, radyosuz, televizyonsuz, telefonsuz, trensiz, uçaksız, otomobilsiz, saatsiz bir dünyada bile "zamanın iyi ölçülememesi, takvimin, gerçek zamanı gösterememesi" insanoğlu için bir sorundu! Bu yüzden din adamları, kutsal günlerin farklı günlere kaymasını küfür saydılar. Bilim adamları, matematiğe ve astronomiye uymayan bir takvimin "gerçek zamanı" gösteremeyeceğini sürekli vurguladılar.
    Bizans İmparatoru Konstantin, iktidarının 25. yılında M.S. 325'te toplayarak Hristiyanlığın temel sorunlarını din adamlarıyla tartıştığı İznik Konsili'nde Jülyen takvimine bazı eklemeler yaptı: Ayı dört haftaya böldü. Pazar'ı kutsal gün saydı. Noel için sabit bir gün saptadı. Ama Paskalya için sabit bir gün belirlemedi. Paskalya, Yahudi takvimiyle çakışmayacak bir şekilde esnek bir takvime oturtuldu. Ama bu belirsizlik, Hristiyan Dünyası'nı yüzyıllarca meşgul etti.
    M.S. 500 - 560 arasında yaşayan Dionysus Exiguus, Jülyen takvimine önemli bir katkı yaparak, takvimi Hazreti İsa'dan önce ve sonra olmak üzere ikiye ayırdı. Ancak o dönemde 0 rakamı (Hindistan'da bilindiği halde) Avrupa'da henüz hala bilinmediğinden İsa'nın doğumunu 1 olarak aldı. Bugün bile İkinci bin yıl 1999'da mı 2000'de mi bitecek, Üçüncü Bin Yıl 2000'de mi, 2001'de mi başlayacak şeklindeki tartışmaların temelinde bu "hesap sorunu" yatıyor.
    Avrupa, Orta Çağ'da takvime en ufak bir ilgi duymadan yaşadı. Zaten daha saat de bilinmiyordu. Abbasi halifesi Harun Reşid (766 - 809) Kutsal Roma Germen İmparatoru Şarlman'a mekanik bir saat yollayınca, imparator hayatında ilk kez saat gördü.
    1200 yılına gelindiğinde Jülyen takvimi 10 gün geride kalmıştı. Takvimden şikayetler artıyordu. Din ve bilim adamları bu konuda sürekli öneriler getiriyordu. 1400'e gelindiğinde yöneticiler de, Jülyen takvimine müdahale gereğine inanmıştı. Konudan haberi olmayan halk, basımevinin icadıyla birlikte takvimler basılmaya başlayınca ilk kez takvim gördü. Ve sonuçta 1582'de Papa Onüçüncü Gregorius'un kurduğu bir komisyon uzun tartışmalar ve görüşmelerden sonra ortaya Jülyen takvimini ıslah eden yeni bir düzenleme çıkarttı: Jülyen takvimi 10 gün sapmıştı. O halde takvimden 10 gün atılacaktı. Artık Yıl sorunu hala vardı. O halde dörde bölünen yıllar Artık Yıl olacak, ama ilk iki rakamı dörde bölünemeyen "yüzyıl başları" Artık Yıl olmayacaktı. Bu hesaba göre 1600, Artık Yıl'dı. 1700, 1800, 1900 olamıyor, ama 2000 oluyordu. Şu sırada bilişimciler bilgisayar programlarında bir yandan 2000 Sorunu'na çare ararken, bir yandan da programları bu "sıradışı" Artık Yıl'a göre ayarlamakla meşguller.
    Papa'nın emriyle 4 Ekim 1582'i 15 Ekim'in izlemisine ilişkin değişikliği katolik devletler benimserken, protestanlar bir kaç yüzyıl karşı çıktı. Bu yüzden Noel ve Paskalya, katolik ve protestan ülkelerde bir kaç yüzyıl boyunca farklı günlerde kutlandı. Ancak zamanla, yapılan takvim değişikliğinin dinle ve katoliklikle değil ilim ve fenle ilgili olduğu idrak edildikçe protestanlar da Gregoryen takvimini kabul etmeye başladı. Bu işlemi de bir kaç yüzyıl sürdü. Bazı ülkelerde halk, "Çaldığınız 10 günümüzü geri verin" diye yönetime isyan bile etti. Farklı takvimler yüzünden Avrupa'da epey tuhaflıklar yaşandı. Örneğin katolik bir kentten 1 Ocak günü ayrılan bir kişi, 50 kilometre ötede protestan bir kente vardığında tarih (bir "önceki" yılın) 21 Aralık'ı oluyordu!.. Protestan Almanların yeni takvimi kabulü 1700 - 1775 arasına yayıldı. Ortodoks Kilisesi ise takvimi bazı değişikliklerle gönülsüz benimsedi. Ama Paskalya ve Noel'i farklı hesaplamaktan vazgeçmedi. Bir tek Finlandiya Ortodoks Kilisesi, Gregoryen takvimini olduğu gibi kabul etti. Kudüs, Rusya, Sırbistan ve Yunanistan'daki Aynaroz Kiliseleri ise hiç kabul etmedi.

    ... SÜRECEK...

  5. #5
    Üyelik Tarihi
    01 Şubat 2004
    Bulunduğu Yer
    Kuzey elleri
    Mesaj
    29.167

    Re: Bu konu her yıl bu zamanlar hortlar: YILBAŞI, YILBAŞI ÇAMI, NOEL, falan filan... :-)

    TAKVİM...

    Hicri, Rumi, Miladi...

    Osmanlılar, ayın dünyanın etrafında dönüşünü esas alan Hicri takvimi kullandılar. Ama bunun, "gerçek zamanı" ölçemediğinin farkındaydılar. Ay yılı, güneş yılına göre her yıl 11 gün kısa kalıyordu. Hicri takvimin sorunları, 1839'da kabul edilen Rumi takvimle (yani Jülyen takvimiyle) bir ölçüde giderildi. Oysa Avrupa'nın neredeyse hepsi, o tarihte Jülyen takviminden vazgeçmiş ve Gregoryen takvimini kullanmaya başlamıştı.
    Jülyen takvimine Rumi denilmesinin nedeni, Rum Ortodoks Kilisesi'nin bu takvimi kullanmakta ısrar etmesiydi. Osmanlılar, Jülyen takvimini, yıl hanesinde yine hicri yılı esas alarak kullandılar! Bu takvim, Avrupa'nın "zamanı ölçme yöntemine"ne nisbeten yakın olduğu için daha çok mali işlerde kullanıldı.
    Osmanlı Devleti Gregoryen takvimi, 1917'de kabul etti. Ama adına Miladi takvim diyerek. Milad : Doğum, yani Hazreti İsa'nın doğumunu esas alan takvim anlamına. Ama yine yılın tarihi olarak hicri yılı kullanmaya devam ettiler! Yani örneğin 1917 yerine 1333 yazarak...
    Jülyen ile Gregoryen arasında o zamana kadar 13 gün fark oluşmuştu. Hükümet, takvimden 13 gün atarak 16 Şubat 1332 (1917) tarihini 1 Mart 1333 olarak değiştirdi. Böylece Osmanlılar, Gregoryen takvimi, Batı Avrupa'da kabul görmeye başlamasından 335 yıl sonra kabul etmiş oldular. Tıpkı matbaayı da geç kabul ettikleri gibi...
    1917 - 1926 arasında Türkiye'de Hicri, Rumi (Jülyen), Miladi (Gregoryen) takvimler bir arada kullanıldı. 1 Ocak 1926'dan itibaren resmi zaman ölçüsü olarak Miladi (Gregoryen) takvim kabul edildi. Ancak Hicri takvim gayrıresmi olarak hala kullanılıyor. Kandil ve dini bayram günleri Hicri takvime göre saptanıyor. Bu yüzden de bu günler her yıl 11 gün geriye kaymaya devam ediyor.

    Milliyet, 1.1.1999
    .................................................. ....................................

    http://www.annecocuk.com/modules/newbb/viewtopic.php?topic_id=36970&forum=1&viewmode=flat &order=ASC&start=90

  6. #6
    Üyelik Tarihi
    01 Şubat 2004
    Bulunduğu Yer
    Kuzey elleri
    Mesaj
    29.167

    Re: Bu konu her yıl bu zamanlar hortlar: YILBAŞI, YILBAŞI ÇAMI, NOEL, falan filan... :-)

    [size=large]Osmanlı'dan bugüne yeni yıl kutlamaları[/size]

    [size=large]Toplumsal Tarih Dergisi'nin Aralık sayısında Gökhan Akçura'nın "Yılbaşıdır Bunun Adı" başlıklı yazısı yeni yıl kutlamalarının tarih boyunca en renkli ve bilinmeyen yanlarını aydınlığa çıkartıyor[/size]



    Yılbaşı karikatürlerinde bir devir teslim töreni resmedilir çoğu kez. Bazen emekleyen bazen de yeni yürümeye başlamış bir çocuk; sakalları yerde, beli iki büklüm bir ihtiyardan dünyayı teslim alır. Kimse de sormaz, bu zavallı ihtiyar nasıl bu hale geldi bir yıl içinde diye...Ya da ağzında emzik yeni yılı teslim alan şu bebek, onca derdi tasasıyla koca dünyayı hangi cüretle teslim ve emanet almakta? Yani işin vahameti daha karikatürlerden başlayarak karşımıza çıkmakta. Osmanlı İmparatorluğu'nda yılbaşı diye bir kavramdan söz etmek biraz zor. Ama konuyu açmadan önce takvimler konusunda anlaşmamız gerekiyor. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu'nda kullanılan iki takvim var. Birisi "hicri", diğeri ise "rumi". Hicret olayını başlangıç alan hicri takvimde bir yıl, bugün kullandığımız takvime göre yaklaşık on gün kadar kısa. Bu nedenle mevsimler ve aylar arasında değişken bir ilişki var. Bu takvimde yeni yıl Muharrem ayıyla başlar. Bu tarihin takvim açısndan yılbaşı olması, kutlama açısından hiçbir önem taşımazdı. Hatta bu tarihten kısa bir süre sonra gelen Kerbela olayının yıldönümü, sevinç değil acı çağrışımları taşırdı. Halk arasında aşurelerle hatırlanan bu "yılbaşı", İmparatorluğun son dönemlerinde saray katında da özel bir merasimle kutlanmaya başlanmıştı. Osmanlı'nın kullandığı ikinci takvim ise "rumi" ya da bir başka deyişle "mali" takvimdi. Bu takvim hicri tarihin kullanılmasından ortaya çıkan 10 günlük farkı yok etmek amacını taşıyordu. Rumi takvimin başlangıç ayı marttı.

    NOEL ZAMANI
    Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Hıristiyanlar için ise yılbaşı "Noel" dönemi anlamına gelirdi. Aralığın 15'inden sonra hareketlenen bu cemaat, 24 Aralık gecesini 25'e bağlayan gece İsa'nın doğuşunu kutlardı (Doğuş Yortusu). Ortadoks Rumlar ise aynı geceye "Hristugenna" adını verirlerdi. 24 Aralık gecesi çocuklar evden eve dolaşır ve "Kalanda" adlı Noel şarkıları söyleyerek İsa'nın doğuşunu kutlarlardı. Noel sabahı kilisedeki ayine gidilir, öğle saatlerinde de akrabalar, dostlar bir araya gelerek yemek yenirdi. Özellikle çocuklar için çam ağaçları süslenirdi. Yılbaşına doğru çiçek satıcılarının tezgahlarını dolduran "kokina" (Rumca kırmızı) adlı, kırmızı taneli yeşil dallar evleri süslemede yaygın olarak kullanılırdı. Aslında dinsel açıdan pek anlam taşımayan 31 Aralık tarihi de kimi kesimlerde İsa'nın sünnet günü olarak anılırdı. Bu gece de Noel gününe benzer kutlamalar yapılırdı. Rumlar arasında geleneksel olarak yılbaşı gecesi hindi yenir, dans edilir ve eğlenilirdi. Ayrıca Sakız Adası'ndan getirilen sakızla (mastika) yapılan ve üzerinde yeni yıl yazan yuvarlak Yılbaşı Pidesi pişirmek de geleneksel bir olaydı. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeniler ise 1 Ocak'ta kutladıkları yılbaşına "Gağant" adını verirlerdi. Bu sözcük, zengin bir ziyafet sofrasıyla eşanlamlıydı. Bütün aile 31 Aralık gecesi bir araya gelir ve gece yarısına kadar sofrada birlikte olunurdu. İstanbullu Ermeniler yılbaşı için günler öncesinden alışverişe başlarlardı. Zeytinyağlı yaprak ve midye dolması, hindi ve anuşabur (aşure) yılbaşı sofrasının vazgeçilmez yiyecekleriydi.

    YILBAŞINA MÜSLÜMAN BAKIŞI
    Osmanlı'nın Hıristiyanlar'ın yaptığı yılbaşı kutlamalarına gösterdiği ilk ilgi, 1829 yılına tarihlenir. O yılbaşı, İstanbul'daki İngiliz elçisi, Haliç'te bulunan bir gemide büyük bir balo verir. Baloya Osmanlı devlet adamları da çağrılıdır. Davetliler yatsıyı Tersane Divanhanesi'nde kıldıktan sonra sandallarla gemiye giderler ve sabaha kadar eğlenirler. Ertesi gün Serasker Hüsrev Paşa Kazasker Yahya Bey'in sorusu üzerine, katıldığı balonun kafir işi olduğunu ancak devletçe katılmak zorunda olduklarını anlatır ve kaşık çatal gibi mekruh şeylerin de kullanıldığını ekler. Kazaskere böyle konuşan Paşa, İkinci Mahmud'a tersine, eğlenceleri ballandıra ballandıra anlatmış, hatta elmaslı bir çatal kaşık takımı yaptırarak armağan bile etmişti. Devlet katında yılbaşı gözlemleri böyleydi de, aşağı katlarda durum nasıldı? Ahmet Rasim, "evvelleri biz Türkler, yılbaşı günlerinde başımızı sokmadığımız yer kalmazdı" diye anlatmaya başlar. "Galata, Beyoğlu, kısacası Ortodoks takvimini tutan milletlerin cümlesine kendimizi davet eder, sabahlara kadar eğlenirdik. O ne hovardalık rezaleti, ne sefahat gecesi idi!.. Aşağıda, yukarıda ne kadar genelev varsa, kapılar çekilir; her gazino, her kahve, her koltuk (küçük meyhane) bir kumarhane. Her sokakta çalgı, saz eğlentisi, çengi, köçek... Her evin odasında bir ziyafet sofrası. Üstünde hindiler, yemişler, rakılar, biralar, etrafında türlü türlü erkekler... Evin birinden çık ötekine gir... Kumarhanenin birinde yutul, ötekinde kazan!.. Fuhuşa sarhoşluğa ait hangi ve kaç türlü vasıta varsa hepsi ayakta; bildiğimiz karnavallar, yahut eski Roma'nın satürnalleri buralarda akşamleyin dirilir sabahleyin can çekişirdi..." (Gökhan Akçura "Yılbaşıdır Bunun Adı..." Gramofon Çağı, İstanbul 2002)

    OSMANLI'NIN Hıristiyanlar'ın yılbaşı kutlamalarına gösterdiği ilk ilgi, 1829 yılına tarihlenir. O yılbaşı İstanbul'daki İngiliz elçisi Haliç'teki bir gemide büyük bir balo verir. Baloya Osmanlı devlet adamları da çağrılıdır.



    Alıntı: Sabah Gazetesi, 05.12.2004
    ..............................................

    http://www.annecocuk.com/modules/newbb/viewtopic.php?topic_id=19940&forum=1&viewmode=flat &order=ASC&start=50




  7. #7

    Re: Bu konu her yıl bu zamanlar hortlar: YILBAŞI, YILBAŞI ÇAMI, NOEL, falan filan... :-)


    Ataberk son birkaç gündür; "baba çam ağacaı alıp süsleyelim, Noel Baba bana bir sürü hediye getirsin" demeye başladı.

    Şimdi ben bunları 3,5 yaşındaki çocuğa anlatsam anlar mı?


  8. #8
    Üyelik Tarihi
    01 Şubat 2004
    Bulunduğu Yer
    Kuzey elleri
    Mesaj
    29.167

    Re: Bu konu her yıl bu zamanlar hortlar: YILBAŞI, YILBAŞI ÇAMI, NOEL, falan filan... :-)

    ataberk2003 yazdı:

    Ataberk son birkaç gündür; "baba çam ağacaı alıp süsleyelim, Noel Baba bana bir sürü hediye getirsin" demeye başladı.

    Şimdi ben bunları 3,5 yaşındaki çocuğa anlatsam anlar mı?
    Bence yakışıklı oğlunu kırma, babası. Minicik de olsa bir çam alıver ona. İnsan ne dininden, ne de ulusundan olur bir plâstik ağaçla, bence. Aslolan, çocuğun kendi değerlerini bilmesi. Bildikten sonra, 'başkalarının olduğu varsayılan' değerleri de tanımasında bir zarar yok.

    O akıllı oğlunu da benim için öp, oldu mu!

  9. #9

    Re: Bu konu her yıl bu zamanlar hortlar: YILBAŞI, YILBAŞI ÇAMI, NOEL, falan filan... :-)

    RüyA yazdı:
    ataberk2003 yazdı:

    Ataberk son birkaç gündür; "baba çam ağacaı alıp süsleyelim, Noel Baba bana bir sürü hediye getirsin" demeye başladı.

    Şimdi ben bunları 3,5 yaşındaki çocuğa anlatsam anlar mı?
    Bence yakışıklı oğlunu kırma, babası. Minicik de olsa bir çam alıver ona. İnsan ne dininden, ne de ulusundan olur bir plâstik ağaçla, bence. Aslolan, çocuğun kendi değerlerini bilmesi. Bildikten sonra, 'başkalarının olduğu varsayılan' değerleri de tanımasında bir zarar yok.

    O akıllı oğlunu da benim için öp, oldu mu!
    hayır hayır beni yanlış anladın.

    zaten yılbaşı ağacı ve süsleri var.

    Ataberk'e Noel Baba'nın olmadığını nasıl inandıracağım.

    En iyisimi senin yazılarını ona okumak.

    Bu arada akşam senin için öperim oğlumu. Aynı dilekler bizler içinde geçerli.

  10. #10
    Üyelik Tarihi
    01 Şubat 2004
    Bulunduğu Yer
    Kuzey elleri
    Mesaj
    29.167

    Re: Bu konu her yıl bu zamanlar hortlar: YILBAŞI, YILBAŞI ÇAMI, NOEL, falan filan... :-)

    Bu arada, hindinin Türk mutfağına 'geleneksel yılbaşı yiyeceği' olarak ne zaman ve nasıl girdiğini bilmiyorum. Her toplumda Noel ve yılbaşlarında geleneksel olarak yenen 'baş yemek' değişiklik gösteriyor. Anlayacağınız, yılbaşında ya da Noelde ille de hindi yenmiyor. Fırında domuz budu, kuzu budu, kaz, ördek, horoz, hindi, sülün, tavuk ve balık yılbaşı ve Noel sofralarında ağırlık verilen yiyecekler.

Benzer Konular

  1. Ne bayram, ne Noel, ne yılbaşı...
    Konuyu Açan: Alma-Alma, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 19
    Son Mesaj: 20 Aralık 2007, 10:55
  2. Cevap: 15
    Son Mesaj: 23 Aralık 2005, 12:11
  3. Yılbaşı Çamı
    Konuyu Açan: Yeşim_Yıldırım, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 121
    Son Mesaj: 07 Aralık 2005, 17:08
  4. NOEL, YILBAŞI, TAKVİMLER
    Konuyu Açan: Alma-Alma, Forum: Bizden Bize.
    Cevap: 3
    Son Mesaj: 05 Kasım 2004, 00:03
  5. Yılbaşı Çamı, Astım ve Alerjisi Olanlar İçin Riskli!
    Konuyu Açan: Asya&Ege, Forum: Bizden Bize.
    Cevap: 0
    Son Mesaj: 26 Aralık 2003, 13:04

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Dosya Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.