ÇOCUK ve KUYRUK ACISI
Eski zamanlarda bir köyde fakir bir adam varmış. O kadar fakirmiş ki, köyün çobanı bile ondan zenginmiş. Adam bir gün dağda oduna giderken yolda, sıcaktan bunalmış bir vaziyette ağzını açmış sanki “su, su” diye bağıran bir yılan görmüş. Adamcağız kendi kendine yılanı sulaması lazım geldiğini düşünmüş. Araya araya bir miktar su bularak yılanın üzerine dökmüş. Yılanda hakikaten susuzluktan yanmakta olduğundan adamın döktüğü suyu büyük bir zevkle yalamaya başlamış. Ve adamdan memnun olduğunu belirten bir tavırla oradan çekip gitmiş.. Adam dağdaki işini bitirip de evine dönerken yine yılanla karşılaşmış. Bu sefer yılanın ağzında bir altın varmış, altını adamın geçeceği yola bırakıp çekip gitmiş. Adam da altını alarak eve gelmiş.
İkinci gün yılandan memnun kaldığı için sevinçle bir kaba süt doldurarak yılanı gördüğü yere varmış ki yılan yine ağzında bir altınla adamı bekliyor. Adam sütü bir yere bırakmış yılan da hemen ağzındakini bırakarak süte koşmuş. Adam da altını alarak geri dönmüş ve arkadaşlık başlamış.
Derken adam zengin olup hacca gitmeye karar vermiş, oğluna da meseleyi uzun uzun anlatarak her gün bir şişe süt götürüp altını almasını söylemiş.
Adam hacca gittikten sonra çocuk bir gün sütü götürmüş altını almış. İkinci gün, “her gün süt götüreceğime yılanı takip eder altının yerini öğrenir onu öldürürüm, ondan sonra da altınların tamamını alır yılana süt götürmekten kurtulurum” demiş ve sütü getirip altını aldıktan sonra gitmeyip yılanı beklemiş. Yılan tam deliğine başını sokmuş kuyruğunu da çekeceği sırada çocuk elindeki balta ile yılanın kuyruğunu kesmiş. Yılan can havliyle çıkarak çocuğu sokup öldürmüş ve deliğine geri girmiş ama yılan ölmemiş.
Adam hacdan gelip durumu öğrenmiş ama yinede yılana süt götürmeyi ihmal etmemiş. Bir gün sütü götürdüğünde yılana “Kabahat bizim çocukta, ben sana süt getirmeye devam edeyim, sende bana altın getirmeye devam et” dediğinde yılan dile gelip şöyle demiş: “ Arkadaş, bu zamana kadar böyle devam ettik. Fakat bende kuyruk, sende çocuk acısı olduğu müddetçe biz dost olamayız.”
Takvim yaprağından alıntı yaptığım bu öyküyü yorumsuz olarak sizlerle paylaşmak istedim.