Toplam 7 sonuçtan 1 ile 7 arasındakiler gösteriliyor.
  1. #1
    Üyelik Tarihi
    08 Nisan 2003
    Bulunduğu Yer
    Riyadh, Saudi Arabia, Saudi Arabia
    Mesaj
    6.039

    Turkıye de boyle bır doktor var...haberınız var mı...(YARIN CICEK GOTURECEIM DOKTOR OLUR KENDISI)










    Türkiye'de sağlık sektörü son 10 yıldır, transferlere imza atmaya başladı. Son günlerin en çok konuşulan transferi ise henüz açıklanmasa da, Wisconsin Üniversitesi’nde meslek yaşamını sürdüren Prof. Dr. Münci Kalayoğlu’nun Türkiye’ye gelecek olması.

    Karaciğer naklinde 1500’ü aşkın vakaya imza atan dünyaca ünlü Prof. Dr. Kalayoğlu, 5 yıllığına, 7 milyon dolara (yaklaşık 10 milyon 360 bin YTL) Memorial Hastanesi’yle anlaştı. Yaptığı sözleşme gereği transferiyle ilgili konuşmayan Prof. Kalayoğlu, "Özel hastanelerden ve üniversitelerden teklifler aldım. Ama ben Amerika’daki görevime devam ediyorum" derken, Türkiye’ye geleceğini ise yalanlamıyor. 29 yıldır ABD’de yaşayan ve halen ABD’deki Wisconsin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışan Prof. Kalayoğlu, 1 Ekim’den itibaren Memorial Hastanesi Organ Nakli Bölümü’nün başına geçecek. Transferiyle ilgili yaptığı sözleşme gereği hastanenin ismini açıklamayan Prof. Kalayoğlu, "Özel hastanelerden ve üniversitelerden teklifler aldım. Eskiden çocuklarımın eğitimi nedeniyle teklifleri geri çevirmiştim. Artık ülkeme dönmeyi daha rahat düşünebilirim" dedi.

    ABD’DE BÖLÜM KURDU:

    ABD’de misafir öğretim üyesiyken Wisconsin Üniversitesi’nden 1983’de transfer teklifi alan Prof. Kalayoğlu, burada Organ Nakli Bölümü’nü kurdu. Aynı üniversitenin Pediatrik (Çocuk) Organ Nakli Bölümü Başkanı olan Prof. Kalayoğlu, "Dokuz ay boyunca hiç nakil yapamadım. Komadaki bir Vietnam gazisine karaciğer taktım ve bu CNN’de haber oldu. Ondan sonra nakiller birini izledi. Herkes beni tanıdı" dedi. Organ nakli konusunda "Cerrah tek başına hiçbir şeydir" diyen Prof. Kalayoğlu, şunları söyledi: "Asıl mesele organ bulmaktır. Yoğun bakımlarda beyin ölümü gerçekleşecek hastaları tesbit etmek ve aileleriyle görüşerek organ bağışını sağlamaktır. Amerika’da bu iyi yapıldığından organ nakli fazla."

    İSTANBUL GERİDE KALMIŞ:

    Organ nakli konusunda İzmir ve Antalya’yı çok başarılı bulan Prof. Kalayoğlu, İstanbul’da çok az nakil yapıldığını düşünüyor. Sadece İzmir’de bir yılda 68 organ nakli yapıldığına değinen Prof. Kalayoğlu, bu konudaki sorunları ve çözüm önerilerini Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a da sundu. Organ naklini artırmak için yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğunu belirten Prof. Kalayloğlu, "Öyle bir yönetmelik olmalı ki, doktorlar, hastanelerindeki beyin ölümü olan tüm hastaları organ nakli koordinasyon merkezine bildirmeli. Yoksa sadece organ bağışlamak yetmiyor, takacak organ bulmak lazım" dedi.








    | Zafer Özcan - z.ozcan@aksiyon.com.tr - Sayı: 626 - 04.12.2006 3 yorum




    Elimde ölen çocuklarla değiştim



    Karaciğer naklinde dünyaca meşhur Münci Kalayoğlu, birikimlerini Türk meslektaşlarıyla paylaşmayı ve organ bağışı bilincini artırmayı hedefliyor.


    --------------------------------------------------------------------------------

    ‘Ben çocuk cerrahıyım ve çocukları çok severim. Mesleğimin ilk yıllarında, karaciğer rahatsızlığı sebebiyle ameliyat ettiğim 35 çocuğun hepsi ellerimde öldü. Bu çocukların acısı yüreğime oturdu ve 41 yaşında yeni bir kariyer için bütün düzenimi bozarak Amerika’ya gittim. Çünkü bu işi dünyada bilen tek adam orada çalışıyordu.’ Tıpta karaciğer transplantasyonu olarak da adlandırılan karaciğer naklinde, dünyanın önde gelen uzmanlarından kabul edilen Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, bu sözleriyle neden bu alanda kariyer yaptığı sorusunu cevaplıyor. 66 yaşında, ABD’deki kariyerini terk ederek Türkiye’ye dönen ve Memorial Hastanesi’nde çalışmaya başlayan Kalayoğlu’nun hayatında radikal kararlar hep belirleyici olmuş. Bir işi yapmayı kafasına koymuşken, hiç planlamadığı işlerin içinde bulmuş kendini. Bugün zirvesinde olduğu doktorluk da esasen onun, kariyer yapmayı hiç düşünmediği alanlardan.

    ANATOMİ DERSİ DOKTORLUĞU SEVDİRDİ

    Daha küçük bir çocukken elleriyle çalışmaktan ve üretmekten hoşlanan bir kişiliğe sahiptir. Bu sebeple mimar olmayı çok ister ya da inşaat mühendisi. Bunlar olmazsa mühendisliğin diğer alanlarına da razıdır. Bina iskeletlerine, model uçaklara da çok meraklıdır. Ankara Atatürk Fen Lisesi’ni bitirdiğinde, bu altyapının etkisinden olsa gerek, en fazla istediği bölüm İstanbul Teknik Üniversitesi’nin mühendislik fakülteleridir. Zaten o dönemin en makbul mesleği de mühendisliktir.

    Üniversitenin sınavlarına girer ancak heyecanına engel olamaz ve 625’in karekökünü 25 yerine 15 olarak hesaplar. Yaptığı bu hata ona çok istediği mühendislik bölümüne mal olur. Bunun üzerine hiç planında olmamasına rağmen babasının zorlamasıyla bir de tıp sınavına girer ve toplam 150 öğrencinin kabul edildiği Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne 48. sıradan girmeyi başarır. Yıl 1957’dir. Dönemin önde gelen ağır ceza hâkimlerinden olan babası Sırrı Kalayoğlu bu gelişmeye çok sevinir. Ancak genç Münci’nin hayali doktor olmak değildir! İlk yıl okulla hiç ilgisi yoktur ve dört dersten ikmale kalır.

    Hayatını değiştiren olaysa ikinci sınıfta gerçekleşir. Bir gün istemeye istemeye katıldığı anatomi dersindeki çalışma ortamı dikkatini çeker. İnsan vücudunu incelemek ilginç gelmiştir. Küçüklüğünden beri elleriyle çalışmayı sevdiğinden doktorluğa olan ilgisinin arttığını o derste fark eder. Ancak fakültenin elinde genç doktor adaylarını tatmin edecek kadar kadavra yoktur. Bir gün bazı arkadaşlarının, fakültenin hemen yanındaki mezarlıktan kemik bularak üzerinde çalıştıklarını öğrenir. O da arkadaşını yanına alır ve mezarlığa giderek bir kafatası bulur. Onun üzerinde çalışacaktır ancak evin banyosunda, kafatasıyla annesine yakalanınca kıyamet kopar!

    Buna rağmen uygulamalı çalışmalardan vazgeçmez ve geçen yıl ikmale kaldığı derslerden bu sefer tam not alarak geçer. İşin sırrı severek çalışmaktır. Bugün bile o günlerin heyecanın taşıyor ünlü cerrah: “İnsan vücudu gündeme gelince, hiç istemediğim doktorluğu sevmeye başladım çünkü severek yaparsan, yaptığın iş güzel oluyor. Bugüne kadar bin 700 karaciğer nakli yaptım, şimdi çıksa 3 tane üst üste yaparım ve 24 saat çalışırım. Çünkü çok seviyorum. İnsanlara yardımcı olduğumu görmek beni çok rahatlatıyor.”

    Münci Kalayoğlu’nun istemeden başlayan tıp eğitimi büyük bir başarıyla sona erer. Bütün derslerden tam puan alarak mezun olur. Hatta fakülteyi dereceyle bitirdiği için diplomasını İsmet Paşa’nın elinden alır. Bundan sonraki durak cerrahlıktır. Hacettepe’de genel cerrahi okur, oradan ABD’ye giderek çocuk cerrahisinde uzmanlaşır. 10 yıl boyunca ilgi alanı hep çocuklardır. Sayısız çocuğu ameliyat eder.

    Mühendislikten tıbba geçişte olduğu gibi radikal bir değişimin başlangıcı da işte bu ameliyatlarda aldığı sonuçlar üzerine olur. Tıbbın o zamanki imkânları, çocuklarda sık görülen bir karaciğer rahatsızlığı olan ‘biliar atrezi’yi tedavi edecek seviyede değildir. Tek çözüm karaciğerin yenilenmesidir ancak böyle bir tedavi o zaman için yoktur. Aynı rahatsızlıktan dolayı ameliyat ettiği 35 çocuğun tamamının ölmesi, profesör olmasına ve kariyerinin zirvelerinde dolaşmasına rağmen hocayı yeni arayışlara iter. Dr. Thomas Starzl ismine de bu arayışın sonucunda ulaşır.

    Dr. Starzl, dünyada ilk karaciğer transplantasyonunu, 1981’de Colorado’da gerçekleştiren cerrahtır. Münci Kalayoğlu, onun kendi ihtisasını da yaptığı Pitsburg’a geldiğini öğrenince, o eyaleti iyi tanımanın da verdiği güvenle hemen uçağa atlayarak yanına gider. Biraz dil döktükten sonra kendisine karaciğer naklini öğretmesi için Amerikalı doktoru ikna etmeyi başarır. Ancak bu, onun hayatındaki önemli bir kavşağın da işaret taşıdır. Türkiye’ye dönüp üniversiteden izin alır. ‘41 yaşında yeni bir kariyer mi olur, tekrar öğrenci mi olacaksın!’ deseler de bu izni almak için zorlanmaz; ama bu aşamada ikna etmesi gereken bir de eşi ve iki çocuğu vardır artık.

    LIFE DERGİSİNE KAPAK OLAN CERRAH

    O günleri anlatırken, aklına ilk gelen eşinin fedakârlığı oluyor Münci Hoca’nın. Bütün düzenini bozmasını hatta ev ve arabalarını satmalarına razı oluşunu unutamıyor: “Yine ameliyat ettiğim çocukların birinin ölümünden sonra yıkılmış bir halde eve gittim. Karım hâlimi hemen fark etti. Ona yaşadıklarımı ve Amerikalı doktorun yaptıklarını anlattım ve ‘kendim bu işi yapmadan ölürsem gözüm açık gider’ dedim. ‘Peki, nasıl yapacaksın dedi?’ Öğrenmem gerektiğini, bunun için sıkıntıya gireceğimizi söyledim ve eşim tereddütsüz olarak, ‘ben hazırım’ dedi. Eşimden Allah razı olsun, onun desteği olmasa yapamazdım.” Bu konuşma sonrası Kalayoğlu çifti Ankara’daki bütün birikimlerini satarak ABD’nin yolunu tutar.

    Bundan sonrası bir profesör için yeni bir öğrenciliğin başlangıcıdır adeta. Dr. Starzl ile çalışmaya başladıktan sonra her yerde onu izler. Birlikte iki sene içinde 178 karaciğer ameliyatı yaparlar. Bu yıl 80. yaşını kutlayan bu efsane doktoru ‘dâhi bir cerrah’ olarak nitelendiriyor. İki profesörün o yıllarda tıp dünyası için son derece büyük bir yenilik olan karaciğer transplantasyonu, ünlü Amerikan dergisi LIFE’a kapak olur. 1982 Eylül sayısındaki kapak fotoğrafında, elinde karaciğer ile poz veren cerrah Prof. Kalayoğlu’dur.

    Bu aşamada ilginç bir durum daha var altı çizilmesi gereken. O da Kalayoğlu’nun, Dr. Starzl’dan öğrendiği bu işe getirdiği bir yenilik. Başlangıçtaki karaciğer nakillerindeki başarı oranı sadece yüzde 20’dir. Kalayoğlu’nun başında bulunduğu ekip, 1987’de Wisconsin Üniversitesi’nde, karaciğeri vücut dışında belirli süre muhafaza edebilen bir solüsyon bulur ve bu gelişme karaciğer naklinde çığır açar. Kendisi bu olayı, ‘karaciğer nakillerini deneysel ameliyattan, tedavi edici ameliyata çeviren olay’ diye nitelendiriyor. Çünkü bu solüsyondan önce karaciğerin vücut dışındaki bekleme süresi 6-10 saat arasıdır ve bunun için çok hızlı ameliyatlar gerekmektedir. Via Span adı verilen yeni solüsyonla yıkanan karaciğerlerin vücut dışında bekleme süreleri 20 saate çıkar. Bu gelişme ameliyatlardaki başarı oranlarını yüzde 70’lerin üzerine taşır ve tıp dünyasında bu işe olan ilgiyi artırır.

    O günlerde ameliyattan ameliyata koşturan Dr. Kalayoğlu, araya bu gibi buluşları nasıl sıkıştırabildiğini ise şöyle anlatıyor: “Solüsyon bulduk çünkü ben hocayım aynı zamanda. Bir yandan laboratuarda çalışıyorum, köpek ameliyatları yapıyorum. Tilkinin ciğerini köpeğe takıyorduk, bazen domuzdan alıp köpeğe takıyorduk. Domuzdan insana takabilir miyiz? Onun araştırmalarını yapıyorduk. Bizim solüsyonla karaciğerin içini yıkayınca iş değişti. Karaciğer transplantasyonunda çığır açtı.”

    NİÇİN TEKRAR TÜRKİYE?

    Kalayoğlu, nihayetinde hocadır ve laboratuar faaliyetleri kadar, öğrenci yetiştirmek, bildiklerini arkadan gelenlere aktarmak da vazgeçilmez görevlerindendir. Bugün onun, her biri ABD’nin değişik bölgelerinde çalışan 60’ı aşkın öğrencisi var. Onların hepsi de cerrah ve tamamı karaciğer üzerine çalışıyor. Transplant sonuçta bir ekip işi. Ameliyata girecek kadroda 3 cerrah, dâhiliye-cerrahi ve transplant uzmanları ile hemşirelerin bulunması şart. Türkiye’de ise böyle bir ekip kurmanın zorluğundan bahsediyor. ABD’de bu işi öğrenip dönen genç ve başarılı cerrahların kadrosuzluktan dolayı ekip kuramadıkları için öğrendiklerini uygulayamadıklarından yakınıyor. En önemli misyonunun ‘bildiklerini başkalarına öğretmek’ olduğunu söylüyor: “ABD’de ne kadar adam yetiştirdin ona bakarlar. Wisconsin Üniversitesi’ne bu işi öğrenmek için müracaat edenler 2010’a kadar kadroları doldurmuş durumda.”

    66 yaşında, çocuklarını ve torununu geride bırakarak tekrar ülkesine döndü. Hayatını bir kez daha kökten değiştirmeyi göze alarak… Bunun en önemli sebebi, kariyerini, öğrendiklerini Türk cerrahlara aktarabilmek. ABD’de bir Türk doktoru eğitmenin çok zor olduğunu söylüyor; çünkü orada her eyaletin kendi kuralları var ve Türkiye’den gelen bir cerrahın, bulunduğu eyaletten ‘doktorluk yapabilir’ diploması almadan ameliyatlara girmesi kanunen mümkün değil. Bu açıdan gelen doktorları ameliyatlara sokamadıklarını, ameliyata giremeyen doktorun da doğal olarak işi öğrenemediğini söylüyor. Türkiye’de ise bu gibi çalışmalar daha kolay. Doktorlar için alınan izinlerin prosedürü daha basit. Bu sebeple ünlü cerrahın en büyük isteği, Türkiye’de bu işi olabildiğince fazla meslektaşına öğretebilmek.

    GİDERKEN, GELMEYİ DÜŞÜNÜYORDUM

    Ancak burada da başka sorunlar var. Doktorlar için izin almak ne kadar kolaysa, karaciğer nakli yapmak bir o kadar zor. Çünkü organ bağışları son derece yetersiz. Kalayoğlu, ilk bir ayda sadece iki ameliyata girebilmiş. “Türkiye’deki toplam karaciğer nakli, benim çalıştığım 250 bin nüfuslu Wisconsin’deki kadar. Bu çok üzücü bir durum.” diyor. “2005’te Wisconsin’de yapılan ameliyat sayısı 131. Türkiye’nin toplamında ise 168. Türkiye’de her 100 karaciğer hastasından sadece 7’sine nakil yapılıyor, 93’ü ölüyor.”

    Rakamlardan söz açılmışken, Kalayoğlu kariyerini baştan sona değiştiren çocuklara da değinmeden edemiyor. 20 yılda yaptığı ameliyatlardan 206’sı çocuk transplantasyonu. Türkiye’de 1 yaşın üstünde yaptığı 35 biliar atrezi ameliyatında çocukların hepsi ölmüştü. Aynı durumdaki ve yaş grubundaki çocuklardan Amerika’da 36 ameliyat yaptığını anlatıyor. Ve bunların yüzde 94’ü yaşıyor. Kalayoğlu sırf bu farkın bile neden 41 yaşında yeni bir kariyere başladığının izahı olduğunu düşünüyor.

    Hocanın eşi Belkıs Kalayoğlu’nun mesleği İngilizce öğretmenliği. Belkıs Hanım, eski Paris büyükelçisi Veysel Versan’ın kızı. Çiftin iki oğlu, Murat Veysel ve Sinan Sırrı, kariyerlerini ABD’de sürdürüyor. Büyük oğlu Murat Veysel Harvard’da göz ihtisası yapmış. Sinan Sırrı ise baba mesleği yerine dede mesleğini tercih etmiş ve hukuk okumuş. İnsan hakları hukuku üzerine çalışıyor ve ilgi alanı Ortadoğu. Şimdi Arapça öğreniyor.

    “Hangi taşınma daha zor oldu, buradan ABD’ye gitmek mi, yoksa oradan geri dönmek mi?” diye sorduğunuzda, Kalayoğlu bu noktada hedeflerin ve ideallerin belirleyici olduğunu söylüyor. Belirli yaşa ulaştıktan sonra insanda öğrenmekten ziyade öğretme duygusunun ağır bastığını belirtiyor: “Benim oradaki misyonum bitti. Şimdi öğrendiklerimi burada, ülkemde uygulamak, doktor arkadaşlarıma göstermek yeni misyonum. Bir ameliyat daha yapsam ne yazar ama buradakiler yaparsa mutlu olurum. Türkiye’ye daha donanımlı dönebilmek için ABD’ye gittim. Giderken gelmeyi düşünüyordum. Memleketten uzak kaldığım her anı nasıl değerlendirebilirim bunu planladım. Bu işi şimdi iyi biliyorum. Türkiye’de toplam yapılan nakillerin iki mislini tek başıma yaptım. Ülkemin insanı bunlardan biraz faydalansın istiyorum. O açıdan gelişim de gidişim de çok kolay oldu.”

    Peki, geriye dönüp baktığında hocanın içinde kalanlar, yapamadıkları var mı? “Bazen ne yaparsanız yapın başarılı olamıyorsunuz. Çünkü bizim hastalarımızın hastalıkları çok ağır. Ölenler olması sizi çok yıpratıyor.” diyor. Burada ilginç olan doktorla hastanın tedavi süresinde birbirlerine çok bağlanmaları. Kalayoğlu özellikle uzun süre tedavi ettikleri çocukların artık evladı gibi olduğunu ve onların ölümleriyle yıkıldığını söylüyor. Buna rağmen seçtiği yoldan pişman değil: “Şu anda sorsanız gene cerrah hatta çocuk cerrahı olmak isterim. Karaciğer cerrahı olmak isterim. Kendimi şanslı görüyorum. Allah’ıma şükrediyorum böyle bir mesleğim olduğu için çünkü iyileşen hastalarım beni çok mutlu ediyor. Ben yüce varlığa inanan bir insanım. Bu iş olmadığı zaman olmuyor, ne kadar iyi ameliyat yaparsanız yapın. Bazen de hiç olmayacak bir durumda, öldürmeyen Allah öldürmüyor.”

    AMELİYAT MASASI ÇOK FARKLIYMIŞ!

    Münci Hoca’nın bir alışkanlığı da önemli ameliyatlar öncesinde Ankara’da yaşayan annesinden dua istemesi. O dua edince işlerin düzeleceğine inanıyor: “Benim bu yönümü bilen bir meslektaşım bir gün bana geldi ve ‘bir hastam var kötüye gidiyor, annene söyle parası neyse vereyim, dua etsin’ dedi. Ben güldüm tabii, bu işin parayla pulla ilgisi olamaz ama yine de annemi aradım, ‘oğlum onun annesi yok mu, ondan dua istesin’ dedi, önce karşı çıktı ama yine de ikna edip onun hastasına da dua ettirdik.”

    İki bine yakın hastayı ameliyat eden Prof. Kalayoğlu, kendisi aynı duruma düşene kadar hastaların ne kadar zorlandıklarını, psikolojilerinin nasıl bozulduğunu anlayamamış. Ta ki bir anjiyoya ihtiyaç duyana kadar. Meslektaşı ve yakın arkadaşının bıçağı altına yatınca, hastalarının neler hissettiğini anladığını söylüyor: “Ben hep hastaya yukarıdan bakardım işim gereği, ameliyat masasına yatıp aşağıdan bakan siz olduğunuzda durum değişiyor. Korkuyorsunuz. Arkadaşım geldi anjiyo için ve bana ‘söylemek zorundayım bu ameliyatın sonucunda yüzde 3 oranında ölme ihtimalin var, yüzde 2,5 oranında felç olabilirsin’ demez mi! Daha çok korktum ve hemen hanımla çocukları çağırdım. Onlarla vedalaştım, sonra küçük Kur’an’ımı istedim, onu avucuma aldım. Öylece girdim ameliyata.”

    Bu tecrübe ünlü hekime çok şey öğretmiş. Her doktorun, hastalarını daha iyi anlayabilmesi için böyle bir tecrübeye ihtiyacı olduğunu düşünüyor.



    KARACİĞERİN İKİ DÜŞMANI: HEPATİT VE ALKOL

    Türkiye’de karaciğere bağlı rahatsızlıklar çok fazla. Bunun temel sebebi, hepatit B rahatsızlığının yaygınlığı elbette. Hepatit B aşısı olmak, karaciğeri korumak için şart. Hepatit B cinsel temastan, diş iltihabına kadar birçok yolla bulaşabilen bir rahatsızlık. Münci Kalayoğlu, özellikle alkole dikkat çekiyor. Çünkü karaciğerin hepatitten sonra en büyük düşmanı alkol. Alkole bağlı siroz ile insanlar karaciğerlerini adeta yok ediyor. Bir de Türkiye’de ağırlıklı olarak rakı gibi çok sert içeceklerin tüketilmesi, sorunu daha da ağırlaştırıyor. Alkol, hepatitli yani karaciğeri zedelenmiş hastalarda, rahatsızlığı daha da hızlandırıyor. Karaciğerleri korumanın yolu ise sağlıklı beslenmekten geçiyor. Şişmanlık sadece kalp değil karaciğer için de zararlı. Aynı şekilde sigara, sadece akciğerleri değil, karaciğeri de bozuyor. Münci Hoca’nın önerileri çok açık: “İçki ve sigara içmeyeceksiniz, kiloya dikkat edeceksiniz, çok yağlı yemeyeceksiniz ve spor yapacaksınız. Siz yağlı olursanız karaciğer de yağlanıyor, bunu unutmayın.”


    Amerikan Lıfe Dergisine 1982’de kapak olan Münci Kalayoğlu, karaciğer naklinde çığır açan isimlerden. Kapakta elinde karaciğer ile görülüyor.



















    Organ Naklinde Bir Duayen: Prof. Dr. Münci Kalayoğlu


    Memorial Hastanesi Genel Cerrahi ve Organ Nakli Bölüm Başkanı Prof. Dr. Münci Kalayoğlu'yla Amerika'da geçen 30 yılı ve Türkiye'de yapmak istediği çalışmalar konusunda bir söyleşi gerçekleştirdik.

    Özellikle karaciğer nakli konusunda yaptığı çalışmalarla efsaneleşen Prof. Dr. Kalayoğlu, "Tek amacım insanlara faydalı olmak" diyor.


    ABD'ye gitmeniz nasıl oldu?

    Ben Ankara Tıp Fakültesi'ni 1963 yılında bitirdim. Daha sonra Hacettepe Tıp Fakültesi'ne girerek genel cerrahi alanında ihtisas yaptım. 1967 yılında operatör oldum. Ardından Hacettepe Tıp Fakültesi beni 1967 yılında Amerika'ya gönderdi. Bir sene kadar New York'ta kaldıktan sonra Pittsburg Çocuk Hastanesi'ne giderek 1968-1971 yılları arasında çocuk cerrahisi alanında ihtisas yaptım. Karaciğer transplantasyonuyla ilgili olarak da çalıştım. 1971 yılında Türkiye'ye döndüm. 1972'de doçent oldum. Evlendim, iki tane çocuğum oldu. 1981 yılında Colorado'da dünyada ilk transplantasyonu yapan, bu konuda yazılar yazan Prof. Dr. Starzl'ın Pittsburg'a geldiğini ve orada çalışacağını öğrendim. Pittsburg'a giderek kendisiyle konuştum ve çalışmak istediğimi söyledim. O da kabul etti. 1981'de Hacettepe'den profesör iken tekrar iki senelik izin aldım. Ve doktor Starzl'la iki sene daha transplant konusunda çalıştım. Daha sonra Wisconsin Üniversitesi'nden Karaciğer Transplantasyon Bölümü'nü kurmam konusunda teklif aldım ve 1983 yılında burada çalışmaya başladım. 1981 yılına uzanan Amerika yolculuğumu 2006 yılında tamamlayarak Türkiye'ye döndüm.


    Türkiye'ye dönme nedeninizi bizimle paylaşabilir misiniz?

    ABD'ye gitmem gaye değil vasıtaydı. Ben bu işi öğrenmek için gittim. Çok da iyi öğrendim ve üstelik bunu ispatladım. Dünyada karaciğer transplantasyonuyla ilgili en iyi sonuçlar Wisconsin Üniversitesi'ne ait. Dünyanın en iyi merkezlerinden birinin kurucusuyum. İyi de bir cerrahım. Tecrübem de var. Allah sağlık sıhhat versin, gerisi kolay. ABD'ye gitme sebeplerimden ikincisi de çocuklarımın eğitimiydi. Bu gayeme de ulaştım. Oğullarımın biri göz ihtisası yaptı, diğeri ise önümüzdeki yıl avukat olacak.


    30 yıl sonra Türkiye'ye dönmenizi aileniz ve arkadaşlarınız nasıl karşıladı?

    Eşim Türk olduğu için dönmem çok kolay oldu. Onun da hayallerinde benimki gibi daima dönmek vardı. Çocuklarım elbette üzüldüler. Şimdilik onları orada bıraktım. Ama hayat ne gösterir belli olmaz. Bir bakarsınız onlar da kalkıp gelirler. Çünkü Türkiye'de onlar için güzel imkanlar bulunuyor. Belirli bir süre orada kalmaları ve tecrübe elde etmelerinde fayda var. Ama uzun vadede onların da geleceğini tahmin ediyorum. Ben geldiğim için onların gelme ihtimalleri arttı.


    Çalışma arkadaşlarınızın tepkisi ne oldu?

    Önemli olan, benim ayrılmamın onlara zarar vermemiş olması. Çünkü oranın yapısını bu şekilde kurdum. Kişiye bağlı bir sistem değil, müessese kurduk. Memorial'da da öyle... Benim gelip gitmem önemli değil. Her gelenin bir katkısının olması çok güzel bir şey. Asıl önemli olan bir ekibin oluşturulması. Bu bir ekip işi ve ben de ekibin sadece bir parçasıyım.


    Wisconsin Üniversitesi'nden tamamen ayrıldınız mı, yoksa bir ayağınız orada mı?

    Benim Wisconsin Üniversitesi'yle gönül ilişkilerim var. Bu şekilde olmasını istedik. Çünkü Memorial Hastanesi'nin ve ileride Türkiye'deki diğer müesseselerdeki arkadaşlarımın yurt dışıyla bağlantı kurmaları gerektiğinde, Wisconsin'deki ilişkilerimi kullanarak bunu çok daha kolay sağlayabilirim. Mesela Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Karaelmas Üniversitesi, Süleyman Demirel Üniversitesi ve Harran Üniversitesi gibi Türkiye'nin dört bir yanından hekimler gelerek Wisconsin Üniversitesi'nde bizimle birlikte çalıştılar. Halen çalışan arkadaşlarımız da var. Bir Türk'ün ABD'deki üniversitelerde üst düzey yönetici olması Türk üniversiteleri bakımından da faydalı.
    Şu an tıpta en ileri ülke ABD. Bu konuyla ilgili olarak çalışan çok fazla insan var. Bu yılki Nobel Tıp Ödülü ABD'deki bilim adamlarına verildi. Orası ile devamlı iyi ilişki halinde olmamızın memleketimize çok faydası var. Onun için toplantılara katılmak, orada çalışan arkadaşlarla iyi ilişkiler içinde olmak; gerekirse onları buraya davet etmek ve zaman zaman oraya gidip yenilikleri takip etmek gerekiyor. Ben bunu sağlayabilirim. Çünkü kilit noktalarda olan kişilerin bazıları benim otuz senedir yetiştirdiğim talebelerim ve bu sayede bağımız sürüyor.


    Türkiye'ye ne hayallerle geldiniz?

    Türkiye'deki en büyük hayalim, Avrupa ve ABD'de olduğu gibi organ bağışı oranını artırabilmek. Halkımıza medyanın da yardımıyla bilgi vererek organ bağışı miktarını artırmak istiyorum. Ülkemizde gelişmiş memleketlerdeki oranlarda organ nakli yaparak, hayat kurtarabileceğimiz bir sistemi kurabilmeliyiz. Bu bir eğitim meselesi. Herkesi eğitemezsiniz; ama devamlı söyleyince bir yerde iz kalacak. Doğruları söylediğiniz sürece muhakkak kazanacaksınız. Doğrusu da; şu organ bağışı sevaptır.... Diyanet İşleri Başkanı'nın da bu konuda beyanı var.


    Bazı kesimler tarafından organ bağışı günah olarak lanse ediliyor

    Ben din adamı değilim. Bazıları nasıl günah diyor ben onu da anlamıyorum. Demek ki bilmiyorlar. Bilmeyen insanın susması lazım. Bu konuyla ilgili olarak 03.03.1980 tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu kararında şöyle yazıyor: "Ölmüş kimselerden alınacak organ ve dokuların, tedavileri ancak bu yoldan yapılabilecek hastalara nakli konusunda başkanlık makamından havale olunan dilekçe incelenmiştir. Kurumuzca da aşağıdaki şartlara uyularak yapılacak organ ve doku naklinin caiz olacağı sonucuna varılmıştır". Yani "Bu iş caiz değildir" diyen hata etmiştir.


    Organ nakli bekleyen hastalarınız neler yaşıyor?

    En zor iş organ beklemektir. Her gün ölüyorsunuz ama her gün umudunuz var. Bir bardak delinmiş, sanki her gün bir damla akıyor. Azalıyor azalıyor, sonunda geldiği an yaşama dönüyorsunuz. Gelmezse eriyorsunuz, soluyorsunuz, bitiyorsunuz, kuruyorsunuz ve gidiyorsunuz... Bunu beklemek çok zor... Organ nakli bekleyen bir hastanın neler hissettiğini çok iyi anlatan bir şiir yazmıştı Sayın Sadri Alışık. 1990 yılının Aralık ayında yazılmış bu şiir aynen şöyleydi:

    "Sayın Kalayoğlu'na,
    Burası umutsuzluk çarşısı
    Ama her dudakta her sabah bin bir umut türküsü
    Bu yokuşun ölüleri ağlamaz
    Ayak sesleri derindedir duyulmaz.
    Güneşler, günler unutmak kadar uzaklarda saklanır; görülmez.
    Bu koskoca gürültü yaşamak mı,
    Beklemek mi ölümü yeniden bilinmez.
    Sevgilerimle karışık
    Sadri Alışık"

    Sadri Bey'e karaciğer bulduğumuzda üç-beş günlük ömrü kalmıştı, komadaydı. Siz bunu hissetmiyorsunuz; ben bu umutsuzluk çarşısının içindeyim. Ben bu çarşı esnafından biriyim. Her ağlayanı görüyorum. İşte onun için geldim. Türkiye'de de 40 bin insan ağlıyor.


    Organ nakli konusunda daha iyi bir noktaya gelmek için ne yapmalıyız?


    Türkiye'de organ nakli konusunda eğitim verebilecek 10 tane hastane var. Bunun sayısını artırmamız lazım. Bu arkadaşların iyi işler yaptığını biliyorum. Transplant yapan ekip yaptığı işin karşılığını yeterince alamıyor. Dünyada hiç kimse yaptığının karşılığını alamadığı takdirde verimli olamaz. Bir organ nakli ameliyatı 8-10 saat sürüyor. Çok zor bir iş ama ayrıcalıklı değil; tıbbın her safhası bana kalırsa kutsal. Ama bir de yapılan işin bir ağırlığı, eğitim süresi ve harcanan bir emek var. Bunun karşılığının alınması lazım. Bu gerçekleştirilirse rakamlarda değişme olacak. Ayrıca yeni merkezlerin açılmasında fayda var.
    Benim hayalim çalıştığım yeri en iyi şekilde geliştirmek. Ben bunu ABD'de geliştirdim. Kendi memleketimde de bunu yapacağımdan eminim.


    Memorial'da yapmayı düşündüğünüz çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

    Memorial'da iyi bir ekip var. Bunu çok daha iyi çalışır, koşar hale getirebilirsek herhalde bu işi çok daha iyi yaparız. Bana birkaç sene izin verin. Hemen bugün, iki günde olacak şey değil. Bu ekibin yerleşmesi, beraber çalışması, hasta akışının sağlanması, hasta mutluluğunun sağlanması zaman ister. "Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz". Siz ne kadar konuşursanız konuşun Türk halkı çok akıllı, sizin yaptığınız işe bakar. Türk halkı size inanmadan kalkıp gelmez. Onun için, bizim işimizi yapmamız; yaptığımızı da göstermemiz lazım. Gerisi kolay...


    Memorial'daki yeni hastalarınıza ne mesaj vermek isterseniz?

    Ben 10 senedir söylüyorum. Organ nakli konusunda yurt dışına gitmeyin! Çünkü, bu bizim ülkemizde de yapılıyor. Memorial, karaciğer transplantasyon belgesi alan ilk hastane. Çok da iyi işler yapılmış. Ben bu göreve başlamadan önce Memorial Hastanesi'ne gelerek Prof. Dr. Koray Acarlı'nın yaptığı bir ameliyata katıldım. Burada neler yapılacağını gördüm. Sadece cerrahın değil; ameliyathanenin, anestezi ekibinin, kan bankasının, yoğun bakım ünitesinin, patalogların, laboratuvardaki çalışan diğer arkadaşların nasıl çalıştığını gördüm. Bu iş burada yapılıyor, dedim ve koşa koşa geldim. Ben şimdiye kadar bütün Türkiye'de yapılanın iki mislini tek başıma yaptım. Benim bir tecrübem var. O arkadaşlarım da bunu biliyor. Bu yüzden yardım edebilirim. Memleketimden, irfanlarımdan ve bu hastaneden başka bir hırsım yok. Ben kimseye rakip değilim. Karınca kararınca insanlara faydalı olmak istiyorum. Ayrıca bana gösterdikleri hüsn-ü kabul ve sevgi için Memorial Hastanesi'nin tüm çalışanlarına teşekkür ederim.












    Dünyaca ünlü cerrah Prof. Dr. Münci Kalayoğlu'na göre, günümüzde karaciğer hastalıklarını tedavi etmek hayal değil: Atatürk şu anda olsaydı, ben 6 saat içinde ameliyatını yapardım ve birinci haftada Çankaya'da imzaları atmaya başlardı. Artık Atatürk'ün hastalığı tedavi edilemeyecek bir hastalık değil.

    Karaciğer nakli konusunda duayen kabul edilen ve Amerika'da yaşayan dünyaca ünlü cerrah Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, GÜNAYDIN okurlarına, akıllı hasta olmanın yollarını anlattı:

    * Hastalansanız size Amerikalı doktorların mı, yoksa Türk doktorların mı bakmasını istersiniz?
    Ben 99 ülkeden değişik cerrahlarla çalıştım. Türk cerrahları daha başarılı, becerileri daha iyi. Bu bir eğitim meselesi ancak daha çabuk öğrenip çok hızlı karar veriyorlar. Doğru karar veriyor ve ameliyathanedeki başarıları oldukça iyi. Şu anda 4 Türk asistanım var. Bugüne kadar 60 doktor yetiştirdim. Keşke hep Türk olsa, onları yetiştirsem. Atatürk; 'Beni Türk doktorlarına emanet edin' demişti. Demek ki bir şeyleri biliyor. Ben hastalansam kesinlikle Türk doktorlarını tercih ederim, aileme de bunu sık sık söylerim; başıma bir şey gelirse ülkeme gelmek isterim.

    * Atatürk de sirozdan hayatını kaybetti.
    Siz onun raporlarını incelediniz mi? Raporlarını incelemedim ama bulguları net şekilde hastalığını gösteriyor. Hepatit B veya C olabilir. Kuzey Afrika'da, Trablus'ta, Çanakkale'de bulundu. Benim bildiğim şey, karaciğer şikayetlerinin varlığı. Resimlerinden anladığım kadarıyla sarılık var. Hekimlerin karnından su almaları da siroz hastalığını belirtiyor. Atatürk'ün içki aldığını biliyoruz. Rahmetli şu anda olsaydı ben 6 saat içinde ameliyatını yapardım ve birinci haftanın içinde Çankaya'da imzaları atmaya başlardı. Artık Atatürk'ün hastalığı tedavi edilemeyecek bir hastalık değil. Benim en yaşlı hastam 78 yaşında, en genci ise 3 günlük bebek.

    * Hastalarınızı ameliyat sonrasında da takip etmeye devam eder misiniz?
    Hastalarımın her biri çok özeldir. Ben evimin telefon numarasını unuturum ama; hastalarımın hepsinin karaciğerlerinin durumu, röntgenleri, bugün aklımdadır. 17 yaşında ameliyat ettiğim bir kız, ameliyattan bir hafta sonra 'basketbol oynayacağım' diye tutturdu. Karaciğeri askıya aldık. Kız oyuna çıktığında ben de sahadaydım. Şimdi bir çocuğu var. Hastalarım ameliyat sonrasında tamamen normal hayata dönüyor.

    * Nakilden sonra hasta normal hayatına bu kadar kolay dönebiliyor mu?
    Organ nakli öyle bir şey ki; yapmasanız insanlar ölüyor, yaparsanız da tamamen normale dönüyor. İlginç olan; bir organ çok geç bozuluyor. Çok fazla hücre var. Bunların yüzde 80'i bozulmadan belirti vermiyor. Bozulunca da geriye dönüşü yok.

    * Türkler'in karaciğeri nasıl sizce?
    Türkiye'de nüfusun yüzde 12-13'ün de Hepatit var. Bu çok fazla bir rakam. Ameliyat olanların çoğu, Türkiye'de Hepatit B'li ve kanser teşekkül etmiş hastadır. Türkye'de senede 600 karaciğer, 2 bin de böbrek nakli yapılması lazım. İçki nedeniyle siroz olan çok insan var.

    * Siz içki içer misiniz?
    Türkiye'ye geldiğimde Çeşme'de rakı içmeyi seviyorum. Ama küçük bir duble o kadar. Zarar verme aşaması; içki alışkanlığı arttıkça, ağır içki tükettikçe artar. Her alınan içkinin, karaciğerden birkaç hücre öldürdüğü muhakkak. Karaciğere en zararlı maddelerin başında alkol gelir.

    * Sizce hastalar cerrahını seçerken nelere dikkat etmeli?
    ABD'de artık bu seçim çok kolay. Amerika'da internetten, hangi merkezin iyi olduğunu bir hasta rahatlıkla anlayabilir. Bütün veriler, başarı oranları açıktır. Karaciğer naklinde başarı oranı yüzde 86 olduğunda iyidir. Yüzde 92-95 arasında olduğunda, sonuçlar çok iyidir. Son 5 senenin rakamlarına bakmak gerekir. Bu merkezlerde şimdiye kadar kaç kişi yaşatıldı ya da öldü? Kaç doktor dava edildi? Bu davaların sonuçları bile aynı bilgi işlem sistemine işleniyor. Hastalar da tüm bu bilgileri görebiliyor.

    * Türkiye'de böyle bir imkan var mı?
    Türkiye'de bu veriler ortada değil ama müthiş bir fısıltı gazetesi var. Sonra Türk hastalar da çok akıllı... Bir yere gitmeden önce kimin nerede, neleri yapabildiği hakkında bilgi toplayarak geliyor. Türkiye'de de bazı şeyler iyiye gidiyor. ABD'den de buraya hastalar geliyor artık.

    * Siz hiç ameliyat oldunuz mu?
    Evet o masaya yatmak oldukça zor oldu. Ben, hastalarıma, ameliyat olmadan önce 'yüzde 90 yaşayacaksınız' dediğimde huzur duyuyordum. Ama bana söylendiğinde öyle etkilendim ki; bunun onları nasıl demoralize ettiğini fark ettim. Artık hastalarımla daha dikkatli konuşmaya başladım.

    * ABD'den Türkiye'ye tersine beyin göçü başlar mı?
    ABD'de iki türlü doktor var. İlki, orada doğmuş, büyümüş olanlar; diğeri ise yurtdışında doğup, büyüyüp, meslekleri gereği orada çalışan hekimler... ABD'de bir yerlere gelmeniz kolay iş değil. Gelseniz bile orada kalmak da kolay değil. Başınızda Demokles'in kılıcı gibi yasaklar var. 'Nerede yanlış yapacak' diye bekliyorlar. Bir enfeksiyon geliştiğinde bile hemen dava edilebilirsiniz. Safra kesesi ameliyatı yaparken, bir safra yollarını kesin, hemen 500 bin dolar alırlar sizden. Birçok arkadaşım davalar nedeniyle ABD'de hekimliği bıraktı. Bin 500 ameliyat yapıp, davanızın olmaması çok kolay değil. En son yaptığım ameliyat, en iyi yaptığım oluyor. Bu mesleği seviyorum ve hala ameliyat etmeye devam ediyorum. Ancak Türkiye'de okuyup Amerika'ya gitmiş hekimler; benim gibi onlar da içlerinde bir gün mutlaka ülkelerine dönme umudu taşırlar. Bizimki hastalık gibidir. Ben hep aileme söylemişimdir; 'Bir gün mutlaka Türkiye'ye döneceğim.' İnsan kendi toprağında bir şeyler yapmak istiyor.

    * Amerika'da okuyan Türk hekimler de Doğu'da zorunlu hizmet yapmak zorunda. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
    Doktor açısından önemli olan; insanlara sağlık götürmeyi istemektir. Bu işin başka bahanesi olmaz. Ben Türkiye'ye gelip ameliyata katıldığımda bakıyorum; bazı aletler Amerika'dakilerden farklı. Ama 'bu aletlerle olmaz' diyip bu işi bırakmıyorum. Onun yerine geçen başka aletler bulmak lazım. Önemli olan, o isteği insanın içinde bulundurabilmesi.






  2. #2

    Re: Turkıye de boyle bır doktor var...haberınız var mı...(YARIN CICEK GOTURECEIM DOKTOR OLUR KENDISI)

    eh uzun surdu hepsini okumak ama bu saatte yapilabilecek en iyi isti..sagol omurcum.

  3. #3
    Üyelik Tarihi
    08 Nisan 2003
    Bulunduğu Yer
    Riyadh, Saudi Arabia, Saudi Arabia
    Mesaj
    6.039

    Re: Turkıye de boyle bır doktor var...haberınız var mı...(YARIN CICEK GOTURECEIM DOKTOR OLUR KENDISI)

    ben dun gece 3.5 saate yakın okudum googleda hem ıngılızce hem turkca yuzlerce sayfa cıkıo

  4. #4

    Re: Turkıye de boyle bır doktor var...haberınız var mı...(YARIN CICEK GOTURECEIM DOKTOR OLUR KENDISI)

    Guzel haber bu Omur'cum.

    Nuray'ın haberı olsa bu haberden.Annesı ıcın.

  5. #5
    Üyelik Tarihi
    08 Nisan 2003
    Bulunduğu Yer
    Riyadh, Saudi Arabia, Saudi Arabia
    Mesaj
    6.039

    Re: Turkıye de boyle bır doktor var...haberınız var mı...(YARIN CICEK GOTURECEIM DOKTOR OLUR KENDISI)

    karaciger problemımı mı vardı ben baska bisi snaıodum

  6. #6
    Üyelik Tarihi
    08 Nisan 2003
    Bulunduğu Yer
    Riyadh, Saudi Arabia, Saudi Arabia
    Mesaj
    6.039

    Re: Turkıye de boyle bır doktor var...haberınız var mı...(YARIN CICEK GOTURECEIM DOKTOR OLUR KENDISI)

    NURAY ILBARS HALA OKUMAMIS FORUMU SANIRIM

  7. #7
    Üyelik Tarihi
    25 Şubat 2002
    Bulunduğu Yer
    İstanbul
    Mesaj
    19.738
    Blog Girişleri
    13

    Re: Turkıye de boyle bır doktor var...haberınız var mı...(YARIN CICEK GOTURECEIM DOKTOR OLUR KENDISI)

    Eyke yazdı:
    NURAY ILBARS HALA OKUMAMIS FORUMU SANIRIM
    ömürcüm,
    sağol.. okumamışstım.. didem haber etti bana sağolsun..

    annemin durumu için nakil düşünülmedi..
    şu anda izlenecek yol 6 aylık kemoterapi kürünü tamamlamak..
    sonrasında bakılacak ne yapılacagına ama kimse nakilden sözetmedi..

    tekrar sağol bilgiler için...

Benzer Konular

  1. Cevap: 17
    Son Mesaj: 29 Aralık 2008, 10:58
  2. Cevap: 41
    Son Mesaj: 20 Eylül 2008, 22:21
  3. Doktor doktor gezmeye gerek yok!!!
    Konuyu Açan: ataberk2003, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 7
    Son Mesaj: 25 Temmuz 2007, 12:05
  4. Ve ben bu doktora yarın cıcek goturmeyı dusunuyorum...
    Konuyu Açan: Kozmik baslikli kiz, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 22
    Son Mesaj: 30 Haziran 2007, 22:01
  5. Benimde yarın doktor randevum var:)))))(bende doktordan geldim)
    Konuyu Açan: Hadiye-Selin-Melis, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 26
    Son Mesaj: 20 Ocak 2007, 11:07

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Dosya Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.