- Gidiyorum. Dedi kadın.
- Kalıyorum. Diye cevap verdi adam.
Bir giden varsa bir de kalan olmalıydı adama göre. Adama göre "Adam gibi" sevdaydı da yaşamaya başladığı. Hüznü doldurmuş gövdesinde taşıyordu, geçmişinin silinemeyenlerini kadın.
- Gidiyorum. Dedi kadın
- Kalıyorum. Dedi adam.
Adam beceremiyordu sevmeyi. Belki de unutmuştu nasıl sevilirdi kadın. Kadın tutunmuş kendi kirpiklerine, düşmemek için bakıyordu mavi gözleriyle. Kanatıyordu adamın sevdasını bölüyordu, bölücülük yapıyordu gövdesinde anarşist kadın.
- Gidiyorum. Dedi kadın
- Kalıyorum. Dedi adam.
Gitmek ne kadar zorsa kalmak da o denli başa bela. Gidişler kalışları doğurur. Her gidenin bir kalanı vardır ardında. Gitmekse zordur. Asıl eylem odur! Arkana bakmadan yürümeni gerektirir.
- Gidiyorum. Dedi kadın
- Kalıyorum. Dedi adam.
Çaresizlik ne menet bir savunmasızlık haliyse, gitmek de kalmak da birbirine benzeyen, bu kadar zıt, çatışmalar yaratmayan sonuçlardı. Kim niye gitmeliydi ? Kalansa neden kalıyordu ? Bilmiyor muydu yüz üstülük yaşadığını gözleri kapanan adam?
- Gidiyorum. Dedi kadın
- Kalıyorum. Dedi adam.
Uzun süredir yaşanan en başıboş ve kurmacasız dokunuşların, en alışılmadık şekilde sergilenen alışkanlıkları kanatırcasına öpüyordu kadın. Kanamak istercesine izin veriyordu adam.
Gidiyordu birileri hiç durmadan ki dursa kadın gitmiş, sayılmayacaktı adamdan. Durmasaydı adam o da kalmış sayılmayacaktı ama, adama göre bir giden varsa bir de kalan olmalıydı geride.
- Gidiyorum. Dedi kadın
- Kalıyorum. Dedi adam.
Gidilen yer mi doğruydu ? Kalınan yer mi ? Gitmekle kalmak ister istemez ters yönlerde gerçekleşiyordu ve kadın gittikçe aynı yönde ve adam kaldıkça bulunduğu yerde, kadın yine ona gelecekti. Çünkü dünya yuvarlaktı ve eşcinsel gibi davranıyordu adama ve kadına karşı; Özgürlüğü elinden alınmamış, ama alınmış sanıyor gibi saldırgandı.
- Gidiyorum. Dedi kadın
- Kalıyorum. Dedi adam.
Sarılmadılar sanki ertelemişler gibi... Onları ayakta tutan tenlerinin birbirine değmemesiydi. Sarılsalardı ne giden olacaktı ne kalan geride... Ayaküstü yaşanan kıpırdanmalar harekete dönüşürken, içten yankı yapardı "seviyorum" kelimesi. Dağ olurduk karşımızdakine, o bize "seviyorum" dedikçe, bizde ona "seviyorum" derdik başına "ben de seni"yi ekleyerek.
Gidiyordu kadın. Gitmek istemiyordu aslında, hiç düşünmüyordu gitmeyi, düşündüğünü yapmıyordu, belki de içi yanıyordu bir orman gibi...Orada bir köy vardı, uzaktaydı, uzak olduğu içinde belki de gitme isteği, ama ne bizimdi, ne senindi o köy. Sahipleri vardı, yaşayanları vardı, çocukları vardı meydanlarında, o köy senin değildi, seni kandırıyorlardı benden gitmen için.
İnanmamalıydın.
İnanmamalısın.
İnanmaaa...
Uzaktan hoş görünüyordu köyün silueti, orada da alt yapı sorunu vardı, eğitim orada da problemdi. Orası aslında burasıydı.
Gitmemelisin.
Gitmemen gerekli.
Gitmeee...
- Gidiyorum. Dedi kadın
- Kalıyorum. Dedi adam.
Kalmak istemiyordu adam, kalmak ona göre değildi, öğretilmişlikleri zorluyordu onu kalmaya. Gidenle gidilmez denmişti... Kadınla yürümek istiyordu. Kalınacaksa "Beraber kalalım". Gidilecekse "Beraber gidelim" fikrindeydi adam. Ama bir giden vardı, bir de kalan olmalıydı ve giden kendisi olmadığı için, kalan o olmalıydı.

(bilinmiyor)