Toplam 7 sonuçtan 1 ile 7 arasındakiler gösteriliyor.
  1. #1
    Üyelik Tarihi
    05 Haziran 2002
    Bulunduğu Yer
    yıldırım/bursa
    Mesaj
    25.404

    bana rumi takvimi ve hicri takvimi anlatın

    ama kaynak göstermeyin

    gece 1 buçuğa kadar çıkamadım işin içinden(ay bide serhoştum ya belki ondan)

    dün biri rumi takvim bizim takvimimiz demesi üzerine hatta yılbaşını da 14 ocak da kutlayacağını söylemesi üzerineyeterli bilgim olmadığı gerekçesi ile sadece psi bakış fırlattım

    bugün o pis bakışlarla yetinmemeli bilgi almalıyım

    hicri tamam

    miladi tamam

    bu rumi ne nerelerde kullanılır

    hala kullananlar varmıdır


  2. #2
    Üyelik Tarihi
    09 Haziran 2003
    Bulunduğu Yer
    Şirinler Köyü
    Mesaj
    13.810

    Re: bana rumi takvimi ve hicri takvimi anlatın

    tarihi olayları severim, bana birkaç gün müsade edersen alıntılama yapmadan iyice öğrenmiş olarak döneyim foruma.

  3. #3
    Üyelik Tarihi
    05 Haziran 2002
    Bulunduğu Yer
    yıldırım/bursa
    Mesaj
    25.404

    Re: bana rumi takvimi ve hicri takvimi anlatın

    çok sevinirim

    bende hala araştırıyorum

    ama anlayamıyorum

  4. #4
    Üyelik Tarihi
    01 Şubat 2004
    Bulunduğu Yer
    Kuzey elleri
    Mesaj
    29.167

    Re: bana rumi takvimi ve hicri takvimi anlatın

    Ben bir alıntı yapayım; daha önce konuya ilişkin bir forum açmıştım, aramam gerekiyor.

    ...
    TAKVİMLER VE ZAMAN

    Zaman kavramı insanın yeryüzünde ilk göründüğü günden beri varolmuş..İnsanlar hem zamana hem de yaşadıkları mekana, yaşadıkları coğrafyaya egemen olmak istemişler...Aynı zamanda ekonomik sistem, ticaretin gelişmesi ve topluluklar arası siyasal ilişkiler de, mal ve para hareketlerini, topluluklar arası anlaşmaları bir ortak zaman birimine bağlanmasını gerekli kılmış. İlk takvimler yazıya geçtikten sonra oluşmuş. İlk takvimler daha çok doğa olayları, hayvanlar ve tarımla bağlantılı...Çiçeklerin açması, tohumun yeşermesi, hayvanların doğurması, yağmurlar, kar yağışları, büyük doğal afetler, buzların erimesi takvimler için önemli başlangıç ya da bitiş olayları olmuş...İnsanlığın ilerlemesi ve tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışıyla birlikte, dini kökenli takvimler başlamış...Peygamberlerin doğumları, dini nedenlerle yapılan göçler takvimlerin başlangıcını oluşturmuşlar.Söz gelimi İsa’nın doğumu, İbranilerin Musa önderliğinde Mısır’dan çıkışları, yani Eksodüs, Hazreti Muhammed’in sahabesiyle birlikte Mekke’den Medine’ye göçü takvimler için başlangıç günleri olmuş..

    Takvimler bir başka açıdan iki ana grupta toplanabiliyor...Kameri takvimler ve şemsi takvimler...Bir başka deyişle ay takvimleri ve güneş takvimleri... Ya da bunların ikisinin karışımı olan takvimler...Kameri takvimler ayın hareketlerini ve görünümü esas alırlar...Şemsi takvimler ise daha sonra ortaya çıkmış ve daha gelişmiş takvimlerdir. Türkler olarak bizler, islamiyete kadar hayvan esaslı takvimler kullanmışız...Nevruz yılbaşımız olmuş...Mart ayının yirmibirinci günü yeni yılın başlangıcı kabul edilmiş...Hayvan esaslı bu takvimlerde sözü edilen 12 hayvan var. Bunlar: Fare, öküz, kaplan, tavşan, ejder, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek ve domuz’dur..Hayvan esaslı bu takvime göre 2006 yılı köpek yılı sözgelimi...Günümüzde Uzak Doğu’da, Çin’de kullanılıyor...İslamiyetten sonra kullandığımız takvimler ki, -bu dönem tüm Selçuklu ve Osmanlı dönemini kapsar neredeyse- iki tanedir...Önce Hicri takvim kullanılmıştır, daha sonra da Rumi takvim...Hicri takvim Hazreti Ömer döneminde uygulanmaya başlanmış... Mekke’den Medine’ye gidiş yılı olan, 622 yılını başlangıç yılı olarak alıyor... İlk ayın adı da Muharrem ayıdır. Muharrem ayının 1 inci günü Hicri takvimin başlangıcı... Bu takvim Osmanlı’da 1678 yılına kadar kullanıldı. 1679 yılından itibaren, 1.Mahmut döneminde Rumi takvime geçildi. Bu takvim aslında Avrupa’da kullanılan ve Julius Sezar’ın bulduğu Jülyen takvimiydi...Bizler buna Rumi takvim dedik...Rumi’nin sözcük anlamı zaten Romalı, Roma demek olduğuna göre, Roma takvimini kullanmaya başladık...Bu takvimin ilk kullanılışı yalnızca mali işlerdeydi...Gündelik hayatta yine hicri takvim kullanılıyordu...1839 yılının sonuna kadar böyle gitti.

    1840 yılından itibaren bütün devlet işlerinde, her alanda Rumi takvime geçildi...Bu takvimde yılbaşı 1 Marttır. Bu şekilde 1917 yılına gelindi...1918 yılının başından itibaren Rumi takvim terkedildi, Gregoryen tavime geçildi.. 25 Aralık 1925 yılında çıkarılan yasayla bu uygulama resmiyet kazandı ve 1926 yılından itibaren miladi takvim resmi olarak kullanılmaya başlandı. Aradaki fark nedir? Çok küçük bir fark var...O da yılbaşı ile ilgili. Yılbaşı artık 1 Mart değil, 1 Ocak’tı...Ama mali yılbaşı yine 1 Mart olarak kaldı...Mali yılbaşı 1983 yılına kadar mart ayında başlardı...Bütçe Kanunu 1 Mart’ta yürürlüğe girerdi...Memurlar zamlı maaşlarını 1 Mart’tan itibaren alırlardı...Bu 1983 yılına kadar böyle devam etti...1983 yılından itibaren mali yılbaşı da 1 Ocak oldu...Yılbaşı ne zaman resmi tatil oldu? Onun resmi tatil oluşu da 1935 yılından bu yana...Yani yetmiş yıldır da yılbaşı resmi tatil günü...Yakın zamana kadar bu tatil bir buçuk gündü, daha sonra bir güne indirildi...

    Turgay PASİNLİGİL

    http://turpasinli.blogcu.com/238025/

  5. #5
    Üyelik Tarihi
    01 Şubat 2004
    Bulunduğu Yer
    Kuzey elleri
    Mesaj
    29.167

    Re: bana rumi takvimi ve hicri takvimi anlatın

    Benim zamanında bir foruma yazmış olduklarımı yineleyeyim:

    NOEL, YILBAŞI, TAKVİMLER
    Noel ve yılbaşının karıştırılmasının nedenlerinden biri, takvimler hakkında fazla bilgi sahibi olunmaması.

    Noel'i kutlayan toplumlarda bile, Noel ayrı, yılbaşı ayrı kutlanmakta. Hristiyan toplumlarda Noel bile çok sonradan kutlanmaya başlanmış. Şu an Noel olarak kutlanmakta olan bayram eski bir pagan geleneğinden kalma. Gündüzlerin en kısa, gecelerin en uzun olduğu 21 Aralık civarında Yenilmez Güç, bir Tanrı olarak kabul edilen Güneş'in onuruna kutlanırmış şimdiki 'Noel'. Güneşin, yani ışığın karanlık karşısında kaybolmadığına, yeniden doğduğuna inanan insanlar coşku içinde kutlarlarmış 'Bruma'yı. Bu, zaman içinde Kuzeylilerinn benzer Jule geleneğiyle birleşmiş, Avrupa'daki eski topluluklar bu bayramı kutlar olmuşlar. Hristiyanların Hz.İsa'nın doğumunu bir bayram olarak kutlamaları ancak 4.-5. yüzyıllarda başlamış. İlk başlarda Hz.İsa'nın doğum tarihi, doğum tarihinin tam olarak bilinmemesi nedeniyle değişik tarihlerde kutlanmaktaymış. Çok sonraları Kilise, pagan bayramlarını ortadan kaldırmak amacıyla, Hz.İsa'nın doğumgünü olarak Bruma yani Işık Bayramı'nın denk geldiği tarihi seçmiş. Hz.İsa'nın doğumu, ışığın yeniden doğuşu olarak sembolize edilmiş. Günümüzdeki şekliyle Noel 1500'lüu yıllarda kabul görmüş. Hristiyan dünyasında 24-26 Aralık tarihleri Noel olarak kutlanırken, Roma Güneş (Julyen) takviminine dayalı Gregoryen takvimini kabul etmiş toplumlarda 31 Aralık yılbaşı olarak kutlanmakta. Julyen takvimi, M.O. 46 yılında (Roma'nın kuruluşunun 708. yılı), İskenderiye'ye yerleşmis olan Yunan astronomu Sosigenes'in önerisi üzerine Jül Sezar tarafından yapılmıştır. İskenderiyeli Sosigenes, M.Ö. I. yüzyılda Mısır'da yaşamış Yunanlı filozof, matematikçi ve astronomdur. Jül Sezar'ın yaptığı takvim reformunun esaslarını belirlemiştir. Gregoryen Takvimin Avrupa'da kabul görmesi, yapılan değişikliklerler ve uyarlamalarla ancak 1582 yılını bulmuştur. İngilizlerin 1752 tarihinde kabul ettikleri takvim, Rusya'da 1918, Yunanistan'daysa 1923'de resmen kabul edilmiştir.

    Türkiye'de yeniyılın kutlanması, kameri esaslı takvimden, güneş esaslı takvime, yani Gregoryen takvime geçişle 1 Ocak 1926'da başlamıştır. Takvimin, yani zaman ölçümünün Hz.İsa'yla bir ilgisi bulunmamaktadır. Günümüzde dünyada yaygın olarak üç ayrı takvim türü kullanılır.

    Güneş esaslı takvimler :
    "Tropik yıl" ile senkronizasyonu, "artık yıllar" hesaplaması yeteneğiyle sağlanan, ayları ise, "gündönümü" tarihlerini olanak nispetinde sabit tutacak şekilde geliştirilmiş takvimlerdir. Bu türe verilebilecek en belirgin örnek, günümüz batı dünyasında egemen olan, "Gregoryen" takvimdir.

    Kamerî esaslı takvimler:

    Tropikal yıl kavramı dikkate alınmaksızın, 27.32 günlük yıldız ayını ya da 29.53 günlük sinodik ayları esas alan takvimlerdir. Güneş esaslı takvimler ile sistematik bir farklılaşma gösteren bu düzene verilebilecek en önemli örnek, İslam’î takvimdir.

    Hem Güneş, hem Ay esaslı (Lunisolar) takvimler :

    Ayları, kamerî hareketlere göre düzenlenmiş, ancak "Tropik yıl" ile uyumu, (senkronizasyonu) bir kaç senede bir eklenen on üçüncü bir ay ile sağlanan takvimlerdir. Bu takvim düzenine verilebilecek örnekler, Bâbil, İbranî ve Çin takvimleridir.

    Dünyada yaygın olarak Gregoryen takvimi kulanıldığından, bu takvim sabit ve evrensel bir özellik taşımaktadır.

    Bu konuda, Milliyet'de çıkmış güzel bir yazıyı aktarıyorum:

    Takvim tartışmasını atom bitirdi



    İnsanoğlu "Zamanı nasıl ölçeceğiz?" sorusuna yanıtı 20. yüzyılda verdi

    Bu yıl, Atom Saati'nin icadının 50. yılıydı. İnsanoğlu, uzaydaki konumunu 20. yüzyılın ortalarında teknik bir kesinlikle saptadı. Yine de şöyle bir sorun var: Modern Takvim, Hazreti İsa'nın "doğduğu" kabul edilen tarihten başlar. Oysa Hazreti İsa'nın gerçekten hangi yıllarda yaşayıp öldüğü kesin değil. Bazı hesaplara göre Hz. İsa'nın doğumu bizim M.Ö.4 olarak saptadığımız yıl. Bu nedenle, 1999 yılının aslında 1996 olması gerekiyor!.. Takvimin 13 bin yıllık öyküsü, aynı zamanda uygarlık ve bilim tarihinin öyküsü.

    Washington'da Deniz Kuvvetleri Rasathanesi'ndeki Atom Saati'yle yapılan bilimsel hesaplara göre dünyanın (Ekvator üzerindeki dönüş hızına göre) 1 yılı: 365 gün 5 saat 48 dakika 45 saniye. Daha "dakik" bir ifadeyle 365.242199 gün. Ya da Atom Saati'ndeki cesium atomu 290,091,200,500,000,000 kez "devindiğinde" (osilasyon) dünya, güneşin çevresinde bir tur atmış oluyor.
    İnsanlık tarihi kadar eski bir soru olan "zamanı nasıl ölçeceğiz?" sorusunun yanıtı artık bu kadar kesin. O kadar ki, yapılan hesaplar dünyanın güneş çevresinde M.S.1 yılından bu yana attığı turlarda 10 saniye yavaşladığını gösterdi. Bunun sonucunda dünyanın kendi ekseninde dönüş hızı da her yüzyılda yarım saniye yavaşlamış.
    Fransa'nın Dordogne Vadisi'nde Le Placard köyü yakınında yapılan kazılarda bulunan 13 bin yıllık hayvan boynuzları üzerinde düzenli aralarla çentikler görülmüştü. Bunun, tarihteki ilk takvim olduğu sanılıyor. Bu, Taş Devri insanlarının bile, zamanı kaydetme ihtiyacını duyduğunun göstergesi.
    Zamanın ölçülmesi, saat ve takvim kavramları ancak uygarlıktaki ilerlemeyle önem kazandı. Eski Yunan, Babil, Asur, Sümer, Çin, Hint, Maya uygarlıklarında matematik ve astronomi geliştikçe zamanı ölçme merakı ve becerisi de o oranda arttı. Bunun çok ilginç kanıtları bugün müzeleri süslüyor.
    Pratik ilk takvimler hep ayın hareketlerine göre yapıldı. Örneğin Eski Yunan takviminde 12 ay vardı ve her ay ortalama 29.5 gündü, yıl ise 354 gün. Bu ise, zaman içinde güneşin hareketine göre "gerçek zaman" ile uyuşmamaya başlıyor, aylar ve mevsimler "ileri" kayıyordu. Bugün İslam Dünyası'nda yaygın olarak kullanılan Hicri takvim de Ay sistemine dayandığı için bu sorun hala yaşanıyor.
    Mısırlılar ise zamanlarını güneşe göre ayarladılar. Roma imparatoru Jül Sezar'ın adıyla Avrupa'da 1,627 yıl kullanılacak (ve zamanı o da hatalı ölçecek) takvimden daha 2 bin yıl önce Mısırlılar, 1 yılın hesabını 11 dakika 24 saniyelik bir hatayla hesaplayabildiler! Çünkü Mısırlı gökbilimciler her yıl şuna tanık oluyordu: Gökteki en parlak yıldız olan Sirius'un batışı ile güneşin doğuşu yılda bir kez aynı güne rastlıyordu. O günlerde Nil Nehri de taşmaya başlıyordu. Bu sürekliliği izleyen Mısırlılar, takvimlerini güneşin hareketlerine göre hesaplamayı başardı.
    Romalı yönetici ve din adamlarının, kendi kullandıkları takvimden çok daha gelişkin bir güneş takvimiyle tanışması, Sezar ile Mısır kraliçesi Kleopatra'nın aşkı sayesinde oldu. Dönemin en büyük imparatorluğunda gemicilik, tarım, ticaret, ulaşım gibi konularda düzeni sağlamak amacıyla Sezar, çok karmaşık bir sisteme ve ayın hareketlerine göre işleyen Roma takvimini böylece "ıslah etti".
    Roma takviminde hafta kavramı yoktu. Günler, ayın başı, 5. veya 7. günü ve ortasına göre ayrı ayrı hesaplanıyordu. Bu zahmetli sistem Avrupa'da Rönesans'a kadar kullanıldı!
    Sezar, Roma takvimini önce 355 güne çıkarttı. Ama hesap yanlışları yüzünden M.Ö. 46'ya rastlayan yıl 445 güne uzadı! Bunun, Roma İmparatorluğu gibi bir süper gücün bürokrasisi ve gündelik yaşamını nasıl altüst ettiğini tarihçilerin ilginç tanıklıklarıyla anlatmaya burada yerimiz yok.
    Sezar'ın 365 1 / 4 günlük yeni takvimi M.Ö. 45'ten itibaren yürürlüğe girdi. Senato, Sezar'ı onurlandırmak için Quintilius (bugünkü Temmuz) ayına onun adını (Julius) verdi. Takvimdeki küçük hesap hatalarını düzeltmek Augustus'a kaldı. Senato, 30 gün çeken Sextilis (bugünkü Ağustos) ayının adını Augustus olarak değiştirdi. Ve Sezar'ınkiyle eşit olsun diye Şubattan bir gün alıp ekledi. Şubat'ın bugün de 28 çekmesinin nedeni bu.
    Sezar'ın takvimi Avrupa'da tam 1,627 yıl kullanıldı. Ancak takvim, "gerçek yıl"ı hesaplayamıyor, geri kalıyordu. Bunu gidermek için dört yılda bir artık yıl ekleniyor, ancak bu kez de 128 yılda bir 1 gün ileri gidiyordu. Takvimin, "gerçek zamanı" hesaplayamamasının nedeni basitti: Romen rakamlarında 0 rakamı ve kavramı olmadığı gibi, bugünkü anlamda kesir de yoktu. Mevcut rakamlarla 365.242199 gün yazmak da hesaplamak da mümkün değildi.
    Ne var ki iletişimin bugüne göre adeta hiç olmadığı, gazetesiz, kitapsız, radyosuz, televizyonsuz, telefonsuz, trensiz, uçaksız, otomobilsiz, saatsiz bir dünyada bile "zamanın iyi ölçülememesi, takvimin, gerçek zamanı gösterememesi" insanoğlu için bir sorundu! Bu yüzden din adamları, kutsal günlerin farklı günlere kaymasını küfür saydılar. Bilim adamları, matematiğe ve astronomiye uymayan bir takvimin "gerçek zamanı" gösteremeyeceğini sürekli vurguladılar.
    Bizans İmparatoru Konstantin, iktidarının 25. yılında M.S. 325'te toplayarak Hristiyanlığın temel sorunlarını din adamlarıyla tartıştığı İznik Konsili'nde Jülyen takvimine bazı eklemeler yaptı: Ayı dört haftaya böldü. Pazar'ı kutsal gün saydı. Noel için sabit bir gün saptadı. Ama Paskalya için sabit bir gün belirlemedi. Paskalya, Yahudi takvimiyle çakışmayacak bir şekilde esnek bir takvime oturtuldu. Ama bu belirsizlik, Hristiyan Dünyası'nı yüzyıllarca meşgul etti.
    M.S. 500 - 560 arasında yaşayan Dionysus Exiguus, Jülyen takvimine önemli bir katkı yaparak, takvimi Hazreti İsa'dan önce ve sonra olmak üzere ikiye ayırdı. Ancak o dönemde 0 rakamı (Hindistan'da bilindiği halde) Avrupa'da henüz hala bilinmediğinden İsa'nın doğumunu 1 olarak aldı. Bugün bile İkinci bin yıl 1999'da mı 2000'de mi bitecek, Üçüncü Bin Yıl 2000'de mi, 2001'de mi başlayacak şeklindeki tartışmaların temelinde bu "hesap sorunu" yatıyor.
    Avrupa, Orta Çağ'da takvime en ufak bir ilgi duymadan yaşadı. Zaten daha saat de bilinmiyordu. Abbasi halifesi Harun Reşid (766 - 809) Kutsal Roma Germen İmparatoru Şarlman'a mekanik bir saat yollayınca, imparator hayatında ilk kez saat gördü.
    1200 yılına gelindiğinde Jülyen takvimi 10 gün geride kalmıştı. Takvimden şikayetler artıyordu. Din ve bilim adamları bu konuda sürekli öneriler getiriyordu. 1400'e gelindiğinde yöneticiler de, Jülyen takvimine müdahale gereğine inanmıştı. Konudan haberi olmayan halk, basımevinin icadıyla birlikte takvimler basılmaya başlayınca ilk kez takvim gördü. Ve sonuçta 1582'de Papa Onüçüncü Gregorius'un kurduğu bir komisyon uzun tartışmalar ve görüşmelerden sonra ortaya Jülyen takvimini ıslah eden yeni bir düzenleme çıkarttı: Jülyen takvimi 10 gün sapmıştı. O halde takvimden 10 gün atılacaktı. Artık Yıl sorunu hala vardı. O halde dörde bölünen yıllar Artık Yıl olacak, ama ilk iki rakamı dörde bölünemeyen "yüzyıl başları" Artık Yıl olmayacaktı. Bu hesaba göre 1600, Artık Yıl'dı. 1700, 1800, 1900 olamıyor, ama 2000 oluyordu. Şu sırada bilişimciler bilgisayar programlarında bir yandan 2000 Sorunu'na çare ararken, bir yandan da programları bu "sıradışı" Artık Yıl'a göre ayarlamakla meşguller.
    Papa'nın emriyle 4 Ekim 1582'i 15 Ekim'in izlemisine ilişkin değişikliği katolik devletler benimserken, protestanlar bir kaç yüzyıl karşı çıktı. Bu yüzden Noel ve Paskalya, katolik ve protestan ülkelerde bir kaç yüzyıl boyunca farklı günlerde kutlandı. Ancak zamanla, yapılan takvim değişikliğinin dinle ve katoliklikle değil ilim ve fenle ilgili olduğu idrak edildikçe protestanlar da Gregoryen takvimini kabul etmeye başladı. Bu işlemi de bir kaç yüzyıl sürdü. Bazı ülkelerde halk, "Çaldığınız 10 günümüzü geri verin" diye yönetime isyan bile etti. Farklı takvimler yüzünden Avrupa'da epey tuhaflıklar yaşandı. Örneğin katolik bir kentten 1 Ocak günü ayrılan bir kişi, 50 kilometre ötede protestan bir kente vardığında tarih (bir "önceki" yılın) 21 Aralık'ı oluyordu!.. Protestan Almanların yeni takvimi kabulü 1700 - 1775 arasına yayıldı. Ortodoks Kilisesi ise takvimi bazı değişikliklerle gönülsüz benimsedi. Ama Paskalya ve Noel'i farklı hesaplamaktan vazgeçmedi. Bir tek Finlandiya Ortodoks Kilisesi, Gregoryen takvimini olduğu gibi kabul etti. Kudüs, Rusya, Sırbistan ve Yunanistan'daki Aynaroz Kiliseleri ise hiç kabul etmedi.


    Hicri, Rumi, Miladi...

    Osmanlılar, ayın dünyanın etrafında dönüşünü esas alan Hicri takvimi kullandılar. Ama bunun, "gerçek zamanı" ölçemediğinin farkındaydılar. Ay yılı, güneş yılına göre her yıl 11 gün kısa kalıyordu. Hicri takvimin sorunları, 1839'da kabul edilen Rumi takvimle (yani Jülyen takvimiyle) bir ölçüde giderildi. Oysa Avrupa'nın neredeyse hepsi, o tarihte Jülyen takviminden vazgeçmiş ve Gregoryen takvimini kullanmaya başlamıştı.
    Jülyen takvimine Rumi denilmesinin nedeni, Rum Ortodoks Kilisesi'nin bu takvimi kullanmakta ısrar etmesiydi. Osmanlılar, Jülyen takvimini, yıl hanesinde yine hicri yılı esas alarak kullandılar! Bu takvim, Avrupa'nın "zamanı ölçme yöntemine"ne nisbeten yakın olduğu için daha çok mali işlerde kullanıldı.
    Osmanlı Devleti Gregoryen takvimi, 1917'de kabul etti. Ama adına Miladi takvim diyerek. Milad : Doğum, yani Hazreti İsa'nın doğumunu esas alan takvim anlamına. Ama yine yılın tarihi olarak hicri yılı kullanmaya devam ettiler! Yani örneğin 1917 yerine 1333 yazarak...
    Jülyen ile Gregoryen arasında o zamana kadar 13 gün fark oluşmuştu. Hükümet, takvimden 13 gün atarak 16 Şubat 1332 (1917) tarihini 1 Mart 1333 olarak değiştirdi. Böylece Osmanlılar, Gregoryen takvimi, Batı Avrupa'da kabul görmeye başlamasından 335 yıl sonra kabul etmiş oldular. Tıpkı matbaayı da geç kabul ettikleri gibi...
    1917 - 1926 arasında Türkiye'de Hicri, Rumi (Jülyen), Miladi (Gregoryen) takvimler bir arada kullanıldı. 1 Ocak 1926'dan itibaren resmi zaman ölçüsü olarak Miladi (Gregoryen) takvim kabul edildi. Ancak Hicri takvim gayrıresmi olarak hala kullanılıyor. Kandil ve dini bayram günleri Hicri takvime göre saptanıyor. Bu yüzden de bu günler her yıl 11 gün geriye kaymaya devam ediyor.

    Milliyet, 1.1.1999
    .................................................. ....................................

    http://www.annecocuk.com/modules/newbb/viewtopic.php?topic_id=18624&forum=14#forumpost217 388

  6. #6
    Üyelik Tarihi
    30 Eylül 2005
    Bulunduğu Yer
    Bursa, Turkey, Turkey
    Mesaj
    38.331

    Re: bana rumi takvimi ve hicri takvimi anlatın

    Benim kaynana da açıp Teşrinisani hangi ay diye sordu.

    Meğer kadın, doğumgününü ima ediyormuş, bilemedik.

  7. #7

    Re: bana rumi takvimi ve hicri takvimi anlatın

    nerdogan yazdı:
    Benim kaynana da açıp Teşrinisani hangi ay diye sordu.

    Meğer kadın, doğumgününü ima ediyormuş, bilemedik.


    Kübra teşekkürler..

Benzer Konular

  1. çin takvimi
    Konuyu Açan: acelya1982, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 11
    Son Mesaj: 06 Şubat 2008, 14:41
  2. çin takvimi
    Konuyu Açan: BAMBAL, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 29
    Son Mesaj: 21 Eylül 2005, 16:05
  3. Çin Takvimi ;)
    Konuyu Açan: Vildan, Forum: Bizden Bize.
    Cevap: 3
    Son Mesaj: 31 Mayıs 2005, 22:51
  4. çin takvimi
    Konuyu Açan: nihal.emrem, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 14
    Son Mesaj: 03 Nisan 2005, 03:26
  5. aşı takvimi
    Konuyu Açan: Ruhan_Özgesu, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 0
    Son Mesaj: 05 Aralık 2003, 17:27

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Dosya Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.