Leyleği havada görmedim ama bu sene bolca tatil yaptım İlk tatilin keyifsizliğini sonradan yaptığım 2 tatille acısını çıkardım
Son tatilimiz yine Ayvalık/ Cunda arasında geçti....
Temmuz ayında gittimizde çok beğenmiştik bu sefer daha çok tadını çıkardık
Tesadüfen çok tatlı bir aileyle tanıştık, kızları Defne'den 5 ay küçük onlar çok anlaştılar, bizimde kafalarımız çok uydu, İstanbul da oturuyorlarmış hatta tatilden sonra tekrar bir araya geldik Kafalar da uyunca birlikte çok güzel aktiviteler yaptık.......
Özgür saksafon çalıyormuş aynı zamanda perküsyon yapıyor! Bir akşam sahilde sabahlayalım dedik.... Çocukları uyutup sohbete daldık....
Bir gün Patriça koyuna gittik, karşı kıyıda Maden adası var! Denizin içinde bir yolun adaya geçtiğini görünce önce erkekleri keşife yolladık karşı kıyıya ulaşımın olduğunu teyit edilince gelip bizi aldılar Denizin içinde 1km. yakın bir yol yürüdük, (Dizleri biraz geçen derinlikte) deniz taşlı ve deniz kestaneleri var kaymadan, düşmeden çocuklar ve eşyalar sırtta yürümeye başladık, bir yerde deniz iyice derinleşiyor, uzun boylu bir insanın (Armağan) boynuna geliyor orada Armağan eşyaları ve çocukları (Defne ve tanıştığımız ailenin kızları Ela) omuzlarında geçti bizse yüzerek............ Hava inanılmaz rüzgarlıydı, rüzgar denize dalga bırakmıyordu ama benim gibi cılız birini devirecek güçte Bir kez Defne kucağımda düşüyorduk O düşmenin stresi ve rüzgarın korkunç sesinden Defne huysuzlandı, Maden adasına geçtik ama karşıya geçmek içinde aynı yolu kullanacağımız için biraz dinlenmeye ihtiyacımız vardı... Soluklanıp aynı heyecan ve stresle karşıya geri döndük Sonradan tarihini öğrendik o denizden geçişin!
Fransızlar zamanında Fransız askerler Maden adasından maden çıkarıp kağnılara koyarak Patriçaya geçiriyorlarmış o yoluda denize taş dökerek onlar doldurmuş fakat yıllar geçtikçe o yolun bir yerinde akıntıdan taşlar ayrılmış ve bizim yüzerek geçtiğimiz derinlik ortaya çıkmış
Havanın biraz serin olduğu bir gün de çevreden duyduğumuz ama yolunu bilmediğimiz SELİNA (AYIŞIĞI) manastırına gitmeye karar verdik Patriça 2 köyüne ulaştığımızda köylülere sorduk "Çocukla ve rehbersiz çıkamazsınız, kaybolursunuz" dediler Tabi erkeklerin inadı tuttu Yol iz bilmeden ormanın içinde dağı tırmanmaya başladık Biz zirvede bir yerde olur diye düşündük, birde duymuştuk sol istikameti takip etmemiz gerektiğini, normal şartlarda 45dk. sürüyormuş bir ağaçta MANASTIR yazıyormuş Sırtımızda çantalar, omuzda çocuklar önce taşlık sonra yolu olmayan patikalarda dikenli otların arasında yürümeye 1,5 saat sonra dağın zirvesinde Manastır yoktu hatta solu takip ederken nasıl olduysa sağ kıyıya inmişiz Biz dırdır yapıp dönelim diyoruz erkekler "Bulmadan dönülmeyecek! gerekirse dağda sabahlayacağız" dediler 2 saat 45 dakika sonra güneş batmaya, çantadaki yiyecekler ve son damla suyumuzda bitince yönetimi ele alıp dönüyoruz baskılarına başladık Tam dönüşe geçmişken ağaçlara bağlanan su şişelerini, çaputları gördük (Yol bulunsun diye halk asmış) birde şu meşhur ağacı gördük ve tekrar manastır aramaya başladık......... Çocuklarımızla gurur duyduk hiç sorun çıkarmadılar Ve zirvede aradığımız (Gökte ararken yerde bulduk) Manastır denizin kenarında 3 saatten biraz fazla zamanda karşımıza çıktı Sevinç çığlıkları......
Öyle huzur dolu biryer ki insanın manastıra kapanası geliyor Gün batımını ilk kez böylesine güzel izledim Sonra fotoğraflarımızı çekip 40 dakikalık bir yürüyüşle aşağıya indik Aşağıda da ayrı güzellik bizi bekliyordu! Eski bir Rum köyü! Etrafta kimsecikler yok! Köy dediğim yer 2 sokaktan oluşuyor...... Evleri izleyip, sokağı gezdik sonra da artık su toplayan tabanlarımızı, dikenlerden kanayan bacaklarımızı, terden ıslanmış bedenimizi rahatlatmak için ıssız plajda kendimizi soğuk sulara bıraktık
Tatil boyunca gündüzleri insan görmedik diyebilim çünkü hep kimsenin olmadığı koylarda denize girdik, el değmemiş kumlarda kaleler yaptık
6 gün sonunda yeni arkadaşlarımızla İstanbul'a gelmek için yola çıktık, Ezineden peynirimizi, çanakkaleden domatesleri aldık! hiç hesapta yokken birde TRUVA yapalım dedik
İşte böyle
Bundan böyle tatillerimi bu şekilde değerlendireceğim! Dolu dolu gezip, gönlümün çektiği sulara ayaklarımı sokacağım Yok artık tatil köyü, otel.......
İşte fotoğraflar
------------------------------------------
Kızlar manastırı...
Beyaz binanın bulunduğu taraftan, denizin tam ortasında belli olan yolu takip ederek Maden adasına geçiş...
Maden adasında bulduğum ve üzerine oturduğumda resmen mest olduğum kırık sandalye
Sadece bize tahsis edilmiş ıssız plajlardan biri
Tırmanmaya başlarken küçük maceracı
Yaşasın bulduk
Yorumsuz...
Kimbilir ne hayatlar yaşandı
Meşhur ağaç! Bu ağacın gövdesinde "MANASTIR" yazıyormuş
Aşağıda bizi bekleyen Rum evleri
Tüm yorgunluktan sonra kendimizi bıraktığımız deniz......
Sahilde sabahladığımız gece Defne'yi uyuturken
Özgür denize karşı benim için "I FOUND MY LOVE PORTOFİNO" çalıyor
Temmuz tatilimizden AYVALIK da akşam oluyor...
Cunda da bir zeytin yağı satan yer öyle meşhur bir yer ki ünü İspanya'ya ve İtalya'ya gitmiş! Türkiye satışı bu küçük dükkanda asıl satışlar yurt dışına! Öyle güzel bir yağ ki teneke teneke adık Birde sabunları... Offff nasıl güzel kokuyor
Cunda sokakları...
Deniz kenarında yemek yerseniz x2 olarak fatura geliyor aynı rest. diğer yakasında daha ucuz! arada sadece insanların yürüdüğü yol geçiyor
Offfff
Kaldığımız pansiyonun sahili
--------------------------------------
Çok konuştum, çok yazdım umarım sıkılmamışsınızdır
Bir de Truva fotoları var ama Truva ayrı bir forum konusu...
Benden bu kadar